Biyografiler.com : Her yaşam bir iz bırakır. | Türkiye'nin en çok okunan biyografi sitesine hoş geldiniz.
Ömer Naci

Ömer Naci

Doğum Tarihi: ??.??.1878

Ölüm tarihi: ??.??.1916

Ömer Naci kaç yaşında öldü : 38

Burcu:

Meslek: Asker, Şair

Doğum Yeri: İstanbul

Ölüm Yeri: Kerkük

İttihat ve Terakki Cemiyeti ileri gelenlerinden. Asker, siyâset adamıdır.

1878 yılında İstanbul'da Beylerbeyi'nde doğdu. Babası Cemal Bey, annesi Hayriye Hanım olarak yazılı ise de, ünlü şair ve hatibin anne ve babasının kimlikleri bilinmemektedir. Kafkasyalı Türk göçmenlerden bir kaza veya yangında ölmüş bir çiftin ortada kalmış yavruları olduğu söylenen Ömer Naci’yi, aslen Beylerbeyi’li olan Defterdar Cemal Bey’le eşi Hayriye Hanım’ın daha kundakta iken evlat edindikleri anlaşılmaktadır.

Ömer Naci, daha çok küçük yaşta şiire, edebiyata, tarihe merak etmiş ve güzel konuşması ile ün kazanmıştır. Yahya Kemal Beyatlı 20’nci yüzyılda bizde üç tane hatip vardır, biri Ömer Naci Bey, biri Mustafa Kemal ATATÜRK, öteki de Hamdullah Suphi Tanrıöver bey demiştir.

Bağdat’ta başladığı İdadi tahsiline Bursa’da Işıklar İdadisinde devam etmiştir. Bursa'daki Işıklar Askeri Lisesi'nde okurken hocaları da, arkadaşlarının hemen hepsi de kendisinin geleceğin başarılı bir askeri değil de güçlü bir şair ve ateşli bir hatip olarak görüyorlardı. Çok okuyordu, okuduklarının çoğu Namık Kemal'in, Tevfik Fikret'in şiirleri ve Jön Türklerin gizli yayınlarıydı. Bu yüzden de sık sık başı derde giriyordu. Bunun sonucu olarak Bursa'daki öğrenim yıllarında izin zamanlarını okulun cezaevinde geçiriyordu. Disiplinsizlik olarak addedilen hareketlerin istibdada karşı ve hürriyet mücadelesi yüzünden çıkan hadiseler olduğu bilinmektedir.

Okuldan kovulmasının düşünüldüğü bir sırada bir hocasının arka çıkmasıyla 1895 yılında Manastır İdadisi'ne sürüldü. Ne var ki Ömer Naci'nin bu yeni okulda ilk ilgilendiği kişilerden biri de o tarihlerde aynı okulda okuyan Mustafa Kemal ATATÜRK oldu. Ömür boyu sürecek bir dostluk hemen o günlerde başladı. Ömer Naci güzel konuşmasıyla Mustafa Kemal'i etkiledi. Ömer Naci Subay çıktıktan sonra İttihat ve Terakki Fırkasına girdi; burada yönetim kurulu üyeliğine kadar yükseldi; İttihat ve Terakkicilerin hükümeti ele geçirmelerini sağlayan Babıali Baskınını düzenleyenlerin başında o vardı. Subay olarak Kafkas Cephesinde, İran'da bulundu. Buralarda Teşkilatı Mahsusa görevlisi olarak baskınlar düzenledi, çete savaşları vardı.

Mustafa Kemal, 1911 yılında İtalyanların Trablusgarp’ı işgal etmeleri üzerine “Şerif” adında bir gazeteci kimliği ile Libya’ya gittiğinde yanında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin milli hatibi Ömer Naci ile Sapancalı Hakkı ve Yakup Cemil vardı.

Mustafa Kemal ve Ömer Naci Manastır’da Askeri İdadi talebesi bulunurlarken Arnavutluk’ta çıkan bir isyanın bastırılması için gönüllü toplanırken Mustafa Kemal de birkaç arkadaşı ile bu harekete katılmak isteyenlerin ön safında imiş. Ömer Naci, “muayyen bir kemale erişmeden yapılacak ataklıklar fayda yerine zarar getirir, sabırlı olmak lazımdır” diyerek, Mustafa Kemal’i engellemiştir.

Mustafa Kemal, 1909’da 31 Mart Vakasını bastırmak üzere adını koyduğu Harekat Ordusu Kurmay Başkanı olarak İstanbul’a girdiğinde yanında yine Ömer Naci bulunuyordu.

Harp Okulu’ndan mezun olduktan sonra Selanik’te çıkan Çocuk Bahçesi adlı dergide, Hürriyet ve İtilaf Grubundan Rıza Tevfik Bölükbaşı’nın bir yazısına cevaben; “…büyük bir tarih-i şan-ü şerefin kara topraklara serildiği bu hazin günlerde bunlarla mı uğraşacaktık?” şeklinde bir yazısının Saray’ı ayaklandırması üzerine eşini ve çocuklarını kayın pederi Binbaşı Mehmet Ali Bey’e emanet ederek Fransa’ya kaçtı. Paris’te İttihat ve Terakki’nin liderlerinden Ahmet Rıza grubu ile çalıştı. İttihat ve Terakki Cemiyeti meşrutiyet öncesi teşkilat yapmak üzere Ömer Naci’yi İran’a gönderdi. Ömer Naci İran, Azerbaycan’ında kısa sürede meşhurlar arasına girdi. Fakat İran’da bir sene geçmeden İran Şahı Mehmet Ali, İran Meclis-i Mebusanını topa tuttu. Ömer Naci, İran Türk mücahitlerinden Mirza Said ile beraber bir çete teşkil ederek dağa çıktı. Bir zaman da çetecilikle dağlarda yaşadı. Bir gün İran Şahı’nın kuvvetli bir takip kolu tarafından silahlı çatışma sonucu birkaç arkadaşı ile birlikte yakalandı. Mirza Said ise kurtuldu. Tahran hapishanesinde uzun süre yattı ve korkunç işkencelere maruz kaldı. 1908 yılında II. Meşrutiyet ilan edilince sefaretin de devreye girmesi ile Ömer Naci serbest bırakıldı ve Mirza Said ile birlikte Türkiye’ye geldi.

Tarihe Bab-ı Âli Baskını olarak geçen ve İttihat ve Terakki Liderlerinin 23 Eylül 1913 tarihinde gerçekleştirdikleri hükümet darbesinde de Ömer Naci’nin önemli bir rolü olduğu görülmektedir.

Bir avuç serdengeçti, eski Türk akıncılarına parmak ısırtacak bir cüretle inkılap tarihine bir Bab-ı Ali Baskını notu düştüler. Parola bütün bir milletin âmentüsü haline gelen dilber ve kahraman Edirne idi. Baskın sırasında baskıncıların en önünde yer alan Ömer Naci, burada yaptığı ünlü hitabeti ile zamanın romanlarına da konu olmuştur. Ömer Naci, Sadr-ı Azam Dairesini koruyan Kırşehir Muhafız Taburuna, “Askerler… Edirne’yi düşmanlara çiğnetenler içerdedir. Silahlarınızı onlara çevirirseniz gazi olursunuz. Memleketi kurtarmak için ayaklanan şu bir avuç vatanpervere çevirirseniz katil ve kâfir olursunuz. Askerler gazetelerde resimlerini gördüğünüz, destanlarını dinlediğiniz hürriyet kahramanı, Trablusgarp mücahidi meşhur Enver Bey’i (Enver Paşa) tanıyor musunuz? İşte o kahraman burada, karşınızdadır!” diye seslenmesi üzerine askerler silahlarını indirmişlerdir.

Birinci Dünya Savaşı başlayınca Ömer Naci Müfrezesi diye bir müfreze teşkil edilerek VI. Ordu’ya yardımcı olması kendisine emredilen Ömer Naci, yeniden İran’a sınırına gönderilerek Ruslara karşı savaşır. Ömer Naci, düşmana arkadan vur kaç harekâtı ile korkunç baskınlar yapmıştır.

1916 yılına doğru İttihat ve Terakki mensuplarına karşı başlayan hareketin içinde o da vardı. Fakat herkes tarafından çok seviliyordu. Bu nedenle fena bir muamele ile karşılaşmaması için O’nu idealine uygun bir vazife ile İstanbul’dan uzaklaştırmayı düşündüler. Kendisine Irak yolu ile tekrar İran içine giderek oradaki Türkleri ayaklandırma vazifesini verdiler. Bu şekilde bir çeşit sürgüne gittiği biliniyordu. Ömer Naci bu görevi tereddüt etmeden kabul etti.

Ölüm haberi İstanbul’a çok geç ulaşan Ömer Naci’nin vefatı hakkında Milli Ajans,18 Ağustos 1916 tarihinde, Kerkük mahreçli gecikmiş bir telgrafla Ömer Naci’nin Ruslarla Savaşırken yakalandığı tifüs hastalığı sonucu tedavi için getirildiği Kerkük şehrinde şehitler katına uçmuştur.” deniliyordu.

1916 yılında Kerkük'te Tifüse yenildi ve öldü.

Ömer Naci bey, Arapça, Farsça ve Fransızca bilmekteydi.

Yıldırım Orduları Grubu ile 7. Ordu Karargâhının lâğvı üzerine 13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul’a Harbiye Nezareti emrine gelen Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’da ilk gördüğü iş, vatan yolunda canını feda etmiş aziz ve sevgili arkadaşı Ömer Naci’nin ailesini, çocukların bulup ziyaret etmek ve onlar el uzatarak himayesine almak olmuştur.

Dr. Fethi Tevetoğlu’nun Kaleme aldığı ÖMER NACİ adlı kitap, Cumhuriyet’in 50’nci yıldönümü Yayınları içinde çıkmıştır.

Kaynak:Biyografiler.com