Biyografiler.com : Her yaşam bir iz bırakır. | Türkiye'nin en çok okunan biyografi sitesine hoş geldiniz.
Neyzen Tevfik

Neyzen Tevfik

Doğum Tarihi: 24.Mart.1879

Ölüm tarihi: 28.Ocak.1953

Neyzen Tevfik kaç yaşında öldü : 74

Burcu: Koç

Meslek: Şair, Müzisyen

Doğum Yeri: Bodrum, Muğla

Ölüm Yeri: İstanbul

Şair ve neyzen. Gerçek adı Tevfik Kolaylı'dır. Neyzenliğinin yanı sıra yergi ve taşlamaları sıkça kullandığı şiirleriyle adını duyuran Tevfik, bu türün Nefi ve Şair Eşref'ten sonra üçüncü önemli temsilcisi sayılmaktadır. Kara mizahın da ustası olan Tevfik'in şiirleri Azâb-ı Mukaddes adındaki kitapta toplanmıştır. Toplumsal kuralları hiçe sayan yaşam tarzı ve sınır tanımaz hicivleriyle döneminin en çok dikkat çeken isimlerinden biri olan Tevfik, yergilerini genellikle siyasal ve dinsel baskıya, çıkarcılığa yöneltmiş, toplumdaki tüm haksızlıkları çekinmeden dile getirmiştir. Yüz kadar plak dolduran Tevfik'in en ünlü eseri "Nihavent Saz Semaisi"dir.

24 Mart 1879'da rüştiye mektebi muallimi Hasan Fehmi Bey ve Emine Hanım'ın çocuğu olarak Bodrum'da dünyaya geldi. Babasının görevi nedeniyle Urla'da bulunuyorlardı. Tevfik'in usta bir neyzen olan Berber Kazım'la tanışması hayatındaki dönüm noktalarından biri olacaktı. Zira Berber Kazım'dan nota ve usul bilgileri öğrenerek başladığı ney çalışmalarını kendi kendine ilerletecekti. Neyzen Tevfik'in şiire olan ilgisi de Bodrum'daki çocukluk yıllarına rastlıyordu. Dönemin gezgin saz şairlerinden dinlediği "Leylâ İle Mecnun", "Tahir İle Zühre", "Arzu İle Kamber", "Ferhat İle Şirin" gibi halk hikâyeleri Neyzen’i çok etkiliyordu.

O dönemde ilk sara krizini geçiren Tevfik, okulu bıraktı ancak bir süre sonra babası onu İzmir İdadisi'ne kaydettirdi. Ancak hastalığı nedeniyle burda da eğitimini tamamlayamayan Tevfik, kendi kendine Farsça öğrendi ve Ney’e duyduğu tutkuyla İzmir Mevlevihanesi’ne girdi. Burada Tokadizade Şekip, Tevfik Nevzat, Ruhi Baba ve Şair Eşref gibi pek çok ünlü isimle ile tanışan Tevfik'e Şair Eşref hicvin kapılarını açtı.

1898 yılında, medrese öğrenimi almak için İstanbul'a taşınan ve Fethiye Medresesi'ne başlayan Tevfik'in o dönemde ilk şiiri “Muktebes” dergisinde yayımlandı. Okuldan çok Galata ve Kasımpaşa Mevlevihaneleri'nde zaman geçiren Tevfik, 1902'de Bektaşi dervişi oldu. Mehmet Akif Ersoy'la tanıştıktan sonra dönemin seçkin müzisyen ve edebiyatçılarının olduğu entelektüel bir çevreye giren Tevfik, 1901 yılında, cüppe ve şalvar giyilen medresede Akif'in verdiği setre pantolonunu giyince dışlandı ve bu yüzden Fethiye Medresesi'nden ayrıldı. Babasının da arkadaşı olan Musa Kâzım Efendi sayesinde Ahmet Mithat Efendi, Muallim Naci, Şair Şeyh Vasfi, İbnülemin Mahmut Kemal, Tevfik Fikret, Uşakizade Halit Ziya (Halid Ziya Uşaklıgil), Ahmet Rasim, Tanburi Cemil Bey, Hacı Arif Bey ve Yunus Nadi Abalıoğlu gibi edebiyatçılarla tanışan Tevfik bir yandan da Mehmet Akif'ten Farsça ve Fransızca dersleri alıyordu.

Gramofonu Türkiye'de ilk kez, sahibi olduğu "Gülistan Plak Mağazası"nda satan Hâfız Âşir Bey'le bir plâk kaydeden Tevfik, bir yandan da kendisi gibi istibdata karşı olan arkadaşlarıyla bir araya geliyordu. Sirkeci'deki Güneş Kıraathanesi'nde toplandıkları bir gün Tevfik'in Jön Türk hareketiyle ilgili düşüncelerini öğrenen Ziya Şakir onu ihbar etti ve Tevfik 15 gün süreyle göz altında tutuldu. Serbest bırakıldıktan sonra Sütlüce Bektaşi Tekkesi'ne devam eden Tevfik, siyasi baskının artması nedeniyle yurt dışına gitmeye karar verdi. 1902 yılında Mısır'a giden Tevfik, burda neyzenler kahvehanesi açtı ve plak da doldurdu. Bir dost toplantısında Jön Türklerle ilgili olarak çıkan tartışmada sarhoşluğunun etkisiyle tabancasını ateşlediğinden altı ay hapse mahkum edilen Tevfik, birbuçuk ay sonra özgürlüğüne kavuştu. Tevfik ayrıca Deccal dergisine yazdığı ve Abdülhamit II'yi hicveden şiirinden dolayı idama mahkum edildi ve bir süre Bektaşi tekkelerinde gizlendi.

II. Meşrutiyet'in ilânından sonra Mısır'dan ayrılan Tevfik Çemberlitaş'ta bir han odasına yerleşti. Ferah Tiyatrosu'nda sahnelenen "Sabah-ı Hürriyet" adlı oyunun İttihat ve Terakki'ce yasaklanması üzerine yaptığı konuşma yüzünden tutuklanan şair kısa bir süre sonra serbest bırakıldı. 1910 yılında babasının onaylamadığı ancak annesinin ısrar ettiği bir evlilik yapan Neyzen Tevfik'in Cemile Hanım'la evliliği kızı Leman'ın doğumundan üç ay sonra sona erdi.

Neyzen Tevfik, I. Dünya Savaşı yıllarında, Ahmet Muhtar Paşa'nın emrinde mehterbaşı olarak askerlik yaparken, Paşa'yla kavga etti ve askerden atıldı. Daha sonra dönemin harbiye nazırı Enver Paşa'nın yalısında mehter takımının verdiği konserde Romanya kuvvet komutanının ilgisini çeken Tevfik, davetli olarak gittiği ülkede piyano eşliğinde bir konser verdi.

1919 yılında, ilk kitabı “Hiç”i yayınlayan Tevfik, 1923'te, kardeşi Şefik Kolaylı'nın bulunduğu Ankara'ya gitti ve bu dönemde Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı ve Mustafa Kemal ATATÜRK'ü yücelten şiirler yazdı. 1924'te arkadaşı Hasan Sâit Çelebi'nin yardımları ile yazdıklarını Azâb-ı Mukaddes adı altında yayımlamaya çalışan şairin bu girişimi başarılı olmayacaktı. Zira iki formadan sonra noktalanan bu çabası şairi oldukça üzecekti.

1926 yılında çok sevdiği Atatürk'le tanışan Tevfik, bir yıl sonra sara nöbetleri ve alkol yüzünden artık sık sık gideceği Zeynep Kamil Hastanesi'nde tedavi görmeye başladı. 1928 yılında, dostu Mehmet Akif Ersoy'u görmek için tekrar Mısır'a giden ve bir yıl kadar Akif'in yanında kalan Tevfik, İstanbul'a döndükten sonra dönemin valisi ve belediye başkanı Muhiddin Üstündağ'ın girişimi ile konservatuvarda görevlendirildi.

40'lı yıllarda Mazhar Osman ve Rahmi Duman'ın çabasıyla Bakırköy Akıl Hastahanesi'nin 21 nolu koğuşu Tevfik'e ayrıldı. Tevfik 9 Mart 1946'da basın yararına düzenlenen bir konserde verdiği ney resitaliyle şairliği kadar neyzenliğinin de oldukça başarılı olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu. Daha önce yapmak istediği ancak başarısız bir girişim olarak sonuçlanan “Azâb-ı Mukaddes” isimli kitabının yayımlanması yakın dostlarından İhsan Ada'nın çabasıyla 1949 yılında gerçekleşti.

1951 yılında “Onu Affettim” adlı bir filmde önemli bir karakteri canlandıran Neyzen Tevfik, daha sonra Suzan Yakar'la başrollerini paylaştığı “Ağlayan Şarkı” adlı filmde kamera önüne geçti. Bir yıl sonra yakın arkadaşlarının ısrarlarıyla Şehir Komedi Tiyatrosu'nda jübilesini yapan Tevfik'in hayatı 28 Ocak 1953'te sona erdi. Cenaze namazı Beşiktaş'taki Sinan Paşa Camii'nde kılınan ünlü şairin cenazesine aralarında devlet adamları, siyasetçiler ve sanatçıların da olduğu büyük bir kalabalık katıldı.

Neyzen Tevfik'ten

Ne ararsın Tanrı ile aramda,

Sen kimsin ki orucumu sorarsın?

Hakikaten gözün yoksa haramda,

Başı açığa neden türban sorarsın?

Rakı, şarap içiyorsam sana ne,

Yoksa sana bir zararı içerim

İkimizde gelsek kıldan köprüye

Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim.

Esir iken mümkün müdür ibadet

Yatıp kalkıp Atatürk`e dua et...

Senin gibi dürzülerin yüzünden

Dininden de soğuyacak bu millet.

İşgaldeki hali sakın unutma

Atatürk`e dil uzatma sebepsiz

Sen anandan yine çıkardın amma

Baban kimdi bilemezdin şerefsiz.

Kaynak:Biyografiler.com