Biyografiler.com : Her yaşam bir iz bırakır. | Türkiye'nin en çok okunan biyografi sitesine hoş geldiniz.

Sadullah Paşa Yalısı


Sadullah Paşa Yalısı, İstanbul ilinin Üsküdar ilçesinin Çengelköy semtinde boğaz kenarında konumlanmış bir yalıdır. Boğazın Osmanlı döneminden kalma klasik ahşap yalılarından biridir.

Ortadaki oval salondan sekiz küçük odaya geçilen geleneksel Osmanlı yalı mimarisinde yapılmıştır.

ilk sahibi Darüssade Ağası Mehmet Ağadır. Mehmet Ağa’ya bu yalı Sultan I. Abdülhamit tarafından hediye edilmiştir. İkinci sahibi Sultan III. Selim’in sadrazamı Koca Yusuf Paşa idi. Daha sonra sırayla Kaptanıderya Seydi Ali Paşa, Bağdat valisi Hamdi Paşa ve Esat Muhlis Paşa’dan oğlu Sadullah Paşa’ya kaldı.

Sadrazam Koca Yusuf Paşa tarafından alınmıştır. Yusuf Paşa'nın eşi Hanife Hanım ölünce kızı Emîne Hanım'a, ondan oğlu Hamdî Paşa'ya kaldı, Hamdi Paşa, Sadullah Paşa'nın babası Es'ad Muhlis Paşa'ya satmıştır. Yalı Sadullah Paşa'nın uzak bir akrabası olan Emel Esin'e aittir. Günümüzde restore ettirilerek kiralık olarak kullanılmaya devam etmektedir.



İstanbul'da Sadullah Paşa'nın yaşamış olduğu Sadullah Paşa Yalısı Boğaziçi'nin en gözde yalılarından biridir.



Yalının mimari özelliği olarak dış cepheleri Geleneksel Türk Yalısı olup, iç düzenlemesi Barok üslubundadır. Selamlık kısmını bir zamanlar yalıda oturan Ferit Tek tarafından yıktırılmıştır. Şimdi görünen yalı Harem binasıdır. Ortasında kubbeli, koca bir sofası bulunur. Yalının üst kısmı konsollarla genişletilmiştir. Üst kat konsolları Eliböğründelerle taşınmaktadır. Alt sofa sekiz köşeli, üst sofa ovaldir. Bütün odalar bir şekilde sofaya açılmaktadır. Her katta merkez sofanın dört bir tarafına planlanmış ikişer oda bulunmaktadır. Bu yönden bakılınca iki sofada 16 oda bulunur. Mavi, sarı, yeşil, ve pembe odaların tavanları Avrupalı ressamların yaptığı İstanbul Resimleri bulunur. Her oda başka bir renkte ve desende yapılmıştır.


SADULLAH PAŞA YALISI
Boğazın 18. Yüzyıldan günümüze ulaşan nadide ahşap yalılarından biridir. Deniz kıyısında bahçe içinde inşa edilmiş olup, özgün halini büyük ölçüde günümüze dek koruyabilmiştir.

Yalının, sahipleri Emel ve Seyfullah Esin tarafından 1950 yılında, Mimar Turgut Cansever’in yönetiminde niteliksiz eklerinden arındırılarak bugünkü şeklini alması sağlanmıştır. 1995‐1997 yılları arasında, Vakıf tarafından, mimar Feyza Cansever’in yönetimini üstlendiği kapsamlı bir onarım yaptırılmıştır.

Yalıya ait, özgün kalem işleri ile duvar resimlerinin temizlenmesi ve sıkılaştırılması işlemleri 2000‐2003 yılları arasında Gülseren Dikilitaş gözetiminde gerçekleştirilmiştir.

2012‐2013 yıllarında Neyma Mimarlık Şirketi (www.neyma.com.tr) tarafından yapılan bakım çalışmalarını izleyen sürede, yalı bahçesi, dönem bahçeleriyle çelişmeyen bir anlayışla, Defne Akşin Akyol (www.dapeyzaj.com) tarafından yeniden düzenlenmiştir.

Günümüzde halen yalının bakımı ve korunması işleri Vakıf adına Neyma Mimarlık Şirketi tarafından sürdürülmektedir.


Yalının rıhtım üzerindeki tek katlı selâmlık bölümü XX. yüzyılın başlarında yıkılmış, günümüze özgün olarak harem bölümü ve bahçe cephesindeki su kemeri ulaşmıştır. Ayrıca yalıya ait bir hamam, mutfak ve kayıkhane bulunuyordu. Yalı, XVIII. yüzyılın sonlarına kadar giden bostancıbaşı defterlerindeki kayıtlara göre I. Abdülhamit döneminde (1774-1789) Dârüssaâde Ağası Mehmed Ağa’ya verilmiştir. Bu kayıt ve mimari özellikler göz önüne alındığında I. Abdülhamit döneminin sonlarına, III. Selim döneminin (1789-1807) başlarına tarihlendirilebilir. Yalı 1861’de Sadullah Paşa tarafından satın alındıktan sonra bu adla anılmıştır.

İki katlı yalı merkezî sofalı plan tipindedir. Birbiriyle kesişen iki eksen düzenine göre tamamen simetrik bir plan gösterir. Denize paralel biçimde konumlanmış merkezî sofanın köşelerine yerleştirilen ikişer adet oda ve sofaya deniz ve bahçe yönünden saplanan eyvanlar planın temelini oluşturur. İki katın planı da birbirini küçük bir farkla tekrar eder. Alt kat sofası köşeleri pahlanmış dikdörtgen, üst kat ise oval şekilli bir sofaya sahiptir. Sofalar uzunlamasına denize paraleldir. Üst kat sofasını bir otağı çağrıştıran basık bir kubbe örter. Ahşap iskelet üzerine harçla sıvanarak bağdâdî tekniğinde inşa edilen kubbe dışarıdan kırık çatıyla örtülmüştür. Bu kubbede merkezdeki oval biçimli, oymalı ve edirnekârî boyalı göbekten eteklere doğru yayılan ışınsal bir süsleme düzeni uygulanmıştır.

Yapının günümüzde cephelerin tam ortasında dört yönden girişi bulunmakla beraber özgün halinde kuzey yönünden bir giriş olmadığı anlaşılmaktadır. Doğu ve batı yönünde iki adet merdivenle üst kata ulaşılır. Üst katta kuzeydeki merdivenin hemen üstünde içeriden sofaya hâkim bir konumda açılmış, içinde müzik icra edilen mutriphâne yalıyı daha da ilginç kılan mimari bir unsur olarak dikkati çeker. Oval sofa özellikle ona açılan mutriphâne ile ilişkilendirildiğinde bu mekânın gündelik hayatın merkezini oluşturan, yemekli ve müzikli toplantıların düzenlendiği bir divanhâne olarak değerlendirildiği kabul edilebilir. Alt katta taşlık niteliğindeki sofa ise zemine yakın pencerelerle batı yönünde Boğaz manzarasıyla, doğu yönünde bahçenin yeşil dokusuyla âdeta bütünleşir. Her iki sofada Boğaz ve bahçe yönlerine açılan eyvanlar sedirlerle döşelidir.

Yalı duvar resimleri, kalem işleri, tavan süslemeleri, tavan göbekleriyle yoğun ve gösterişli bir bezemeye sahiptir. Her odanın dekorasyonu farklılık gösterir. Alt kat tavanları kare veya çapraz biçimli ince çubuk taksimatlıdır. Üst katta köşelerdeki odaların tavan düzenlemeleri alt kata göre çok daha barok bir hareketlilik gösterir. Her odanın tavanı farklı şekilde süslenmiştir. Tavanlar kıvrımlı hatlarla bezenmiş, tavan göbeklerinde şemseler ve meyve sepetleri yer almıştır. Tavan göbekleri ve odaların nişlerini çevreleyen raflar özenli ve ince işlenmiş ahşap işçiliğinin güzel örneklerini sergiler.

Köşelerde yer alan odalarda yüklüklerin hemen yanındaki çiçeklik veya şerbetlik diye anılan büyük nişlerin içi ve yine yüklüklerle tavan arasında kalan duvarlarda yalının önemli bir özelliğini oluşturan kalem işi tekniğinde yapılmış resimler vardır. Bunlar genel olarak İstanbul’un Boğaz ve Haliç kıyılarına dizilen köşk, kasır ve sahilsarayları veya bu kıyılardaki tabiat manzaralarını konu alır. Özellikle üst kat odalarının nişlerinin içindeki resimler konuları ve içerikleriyle zengindir. Bunlardan güneybatı odasında, yıkılmadan önce Üsküdar’da Salacak kıyılarında yer alan Şerefâbâd Kasrı olduğu tahmin edilen resim ve güneydoğu odasında 1862’de tamamen yanan Sarayburnu’ndaki Topkapı Sahilsarayı’nı gösteren resim günümüze ulaşmayan yapıları yansıtan birer belge değeri taşımasıyla da önemlidir. Odaların yanı sıra oval sofanın köşelerindeki nişler içinde de mimari tasvirlere yer verilmiştir. Nişlerin iki yanında edirnekârî üslûbunda boyanmış ufak boyutlu nişler bulunur. Yalıda tavan süslemeleri ve duvar resimleri dekorasyonun yapının inşa tarihinden daha geç bir döneme, büyük ihtimalle empire üslûbunun hâkim olduğu II. Mahmut dönemine ait olduğunu düşündürür. Özellikle güneydoğu odasındaki Topkapı Sahilsarayı bu tarihlendirmeyi kesinleştirmeye kanıt oluşturur. Bu sarayın 1862 yangınından artakalan ve kuruluş tarihi olarak 1816 yılını veren kitâbesi en azından bu resmin inşa tarihinden önceye gidemeyeceğini kanıtlar. Dolayısıyla yalıdaki diğer duvar resimleri de en erken 1816 yılına tarihlendirilebilir.

Yalı çeşitli tarihlerde restorasyonlar geçirmiştir. Yapıya günümüzdeki görüntüsünü kazandıran kapsamlı bir restorasyon 1949-1951 yılları arasında mimar Turgut Cansever ve Cahide Tamer tarafından yapılmıştır. Bu restorasyon sırasında XIX. yüzyılda mimar Alexandre Vallaury döneminde duvar kâğıdı ve yağlı boya ile kaplanan kalem işleri tekrar ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca kuzeydoğu cephesi güney cephesine benzetilmiş ve merdiven sahanlığı oval bir çıkma ile biçimlendirilmiştir. 1977’de Taç Vakfı, Sedat Hakkı Eldem’in nezaretinde yalıda onarım çalışmaları yaptırmıştır. 1995-1997 yılları arasında mimar Feyza Cansever başkanlığında bir restorasyon daha geçiren yalı günümüzde Tek-Esin Vakfı tarafından korunmaktadır.