Biyografiler.com : Her yaşam bir iz bırakır. | Türkiye'nin en çok okunan biyografi sitesine hoş geldiniz.
Akşemseddin

Akşemseddin

Doğum Tarihi: ??.??.1390

Ölüm tarihi: 15.Ocak.1460

Akşemseddin kaç yaşında öldü : 70

Burcu:

Meslek: Din Adamı, Bilim adamı

Doğum Yeri: Şam

Ölüm Yeri: Göynük, Bolu

İslam alimi ve bilim insanıdır.

Akşemseddin, (H. 792) 1390 yılında Şam’da doğmuştur. Asıl adı Mehmet Şemsettin Bin Hamza’dır. Babasının adı Hamza'dır. Saçının ve sakalının ak olması ve beyaz elbiseler giymesinden dolayı Akşeyh veya Akşemseddin adlarıyla meşhur olmuştur. Baba tarafından Hz. Ebu Bekir soyundan gelen Akşemseddin, 7 yaşında hafız olup, ailesiyle birlikte Amasya'nın Kavak bucağına yerleşmiştir.

Babasının vefatından sonra Amasya ve Çorum’un ilçesi Osmancık medreselerinde eğitimini tamamlayan Akşemseddin, müderrislik payesi aldı. Öğrenimini bitirdikten sonra Osmancık´a müderris oldu. Akşemseddin, tıbba ve eczacılığa da merak sararak tıp ilmini öğrendi. İlim tahsili ile tatmin olmayan Akşemseddin, irfan tahsili için müderrisliği ve medreseyi terk etti. Tasavvufa olan ilgisinden dolayı, Akşemseddin önce İran’ı dolaştı ama umduğunu bulamadığı için tekrardan Anadolu'ya dönmek zorunda kaldı. Hacı Bayram Veli´nin müritleri arasına katıldı.

Kısa süre tasavvufun bütün yollarını ve inceliklerini öğrenen Aksemseddin, bu başarısından dolayı Hacı Bayram Veli'den icâzet aldı ve hilafet tacı giydirildi. Bunun sonrasında Hacı Bayram Veli'den aldığı izinle Ankara'dan ayrıldı ve Beypazarı'na yerleşti. Beypazarı'nda büyük bir şöhret bulan Akşemseddin, kısa bir süre sonra oradan da ayrılır ve Çorum - İskilip'e yerleşti. Daha sonra Bolu'nun Göynük ilçesine yerleşir. Göynük'te de yine bir değirmen ve mescid inşa ettirip, kendi çocuklarının tahsil ve terbiyesi ile meşgul olmuş, diğer taraftan mevcut eserlerini yazmış ve yedi kere hacca gidebilme imkanı bulmuştur. Akşemseddin’in on çocuğu vardı. Akşemseddin, tıbba ve eczacılığa merak sararak tıp ilmini öğrendi. Hacı Bayram Veli´nin ölümünden sonra Bayramîlik tarikatını yürüttü.

Daha sonra Akşemseddin, II. Murat'ın emir ve isteğiyle (Fatih Sultan Mehmed) II. Mehmed'in hocalığına tayin edildi. Akşemseddin, II. Mehmed'e danışmanlık yapıp İstanbul'un fethine katkıda bulunmuştur. Akşemseddin çocukları, öğrencileri ve müritleriyle birlikte fetih ordusuna katılmışlardır.

Fatih Sultan Mehmed, Akşemseddin ile İstanbul'a girişte şehir halkı tarafından karşılanıyor, şehir halkı Akşamseddin'i II. Mehmed sanıp ona çiçekler uzatılıyor. Akşemseddin ise "Padişah ben değilim" diyerek yanındaki II. Fatih Sultan Mehmed'i gösteriyordu. Fatih Sultan Mehmed ise "Hünkar benim ama, o benim hocamdır. Çiçekler O'na Layıktır!" sözüyle tebessüm ediyordu.

Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'un fethin ardından Ayasofya'da hutbesini tamamladıktan sonra, minberden indi ve Akşemseddin'i imâmete geçirdi. Böylece Akşemseddin, fethin ilk Cuma namazını kıldırmış oldu. Ayrıca Akşemseddin, Fetih'ten sonra Fatih Sultan Mehmed’in isteği üzerine Ebu Eyyûb el-Ensarî'nin (Eyüp Sultan´ın) kabrini tesbit etmiştir

Fatih Sultan Mehmed’in ısrarına rağmen İstanbul'da kalmak istemedi ve Göynüğe çekildi geri kalan hayatını orada yaşadı. Akşemseddin, (H.864) 15 Ocak 1460 tarihinde Bolu, Göynük’de 70 yaşında ölmüştür.

Fatih Sultan Mehmed tarafından 1464 yılında Bolu ilinin, Göynük ilçesinde mezarına türbe yaptırılmıştır.

Akşemseddin Anma Günü 1988 yılında başlamış olup, her yıl İstanbul’un Fetih Kutlamalarından bir hafta önce Mayıs ayının üçüncü haftasının Pazar günü kutlanmaktadır.

Akşemseddin, İstanbul kuşatması sırasında II. Mehmed’e aşağıdaki mektubu yazmıştır:

“O Allah ki ikram ve yardım sahibidir. En içten selâm ve teslimiyet ifadelerimi takdimden sonra: Allah Teâlâ'dan temennî ve niyazim odur ki, gemi olayı hayli üzüntü ve sıkıntı getirdi. Bir fırsat doğmuştu, herhalde kaçırıldı. Ve hayli mahzurlar meydana getirdi. Birincisi din gayretidir. Bu olayda kâfirler sevinip, düşmanlar gülmüştür. İkincisi, başarısız ve yetersiz oluşunuz şeklinde bir yoruma sebep olundu. Üçüncüsü ise: Bu fakir'in "bendenizin" duâsının kabul olunmadığı ve itibar görmeyeceği ve müjdemizin değersiz olduğu şeklinde bir takım sakıncalar, mahzurlar meydana geldi. Şimdi: Hiç müsamaha ve yumuşaklık göstermeden, bu başarısızlığın kimden ve nereden geldiğini tespit edip, sorumluyu görevden almak, tedip etmek - şiddetli azarlamak gibi- ağır ceza vermek gerek. Eğer böyle bir tedbir alınmazsa, yarın öbür gün surlara hücum edileceği ve hendek dolduralacağı anda tembellik gösterirler. Bilirsin bunların bir kısmı sıradan Müslüman'dır. Allah için canını, başını koyan azadan azdır. İşin içine ganimet toplamak v.s. olunca çoğu canını ateşe atar. Şimdi sizden dileğim ve dikkat edilecek hususlar şunlardır: Ciddî bir gayretle işe bizzat katılmak, emirleri kusursuz uygulamak gereklidir. Bahriyedeki kumandayı ciddî, disiplinli, merhameti az kişilere vermelisiniz. Üzüntülü bir şekilde otururken Kur'an-ı Kerimle tefe'ül ettik. Ulular ve gönüller sultanı Ca'fer Sâdık işaretiyle şu âyeti kerime geldi. Bu durumda hemen harekete geçmeyenler, gerçek Müslüman değildir. Münâfık hükmünde olup kâfirlerle birlikte cehennemde ebediyyen beraberdir. hükmü gönlüme verildi... İşi disiplinli şekilde ele almak göründü. Gayretinizi esirgemeyiniz. Sonunda mahcûbiyet ve ümitsizlikle gitmeyeceğiz. Allah'ın yardım ve inâyetiyle sevinçle ve muzaffer olarak gideceğiz, inşallah. Gerçekte "kul tedbir alır, Allah takdir eder" hükmü esastır. Allah'a hamd olsun. Kişi elinden geldiğince ciddî gayret göstermeli ve tedbirde kusur etmemeli. Allah Resûlü'nün ve Ashabı'nın sünneti budur. Üzüntülü bir şekilde biraz Kur'an-ı Kerim okuyup yatıldı. Allah'a çok şükür ki, bir takım ikramlar, müjdeler oldu. Çoktandır böyle müjdeler alınmamıştı. Tam teselli meydana geldi. Sözlerimiz zât-ı âlinize boş sözler gelmesin. Sizi sevdiğimizdendir. Vesselâm.”

Başta İslami bilimler olmak üzere tıp, astronomi, biyoloji ve matematikte zamanın ünlülerinden oldu. Uzun yıllar Osmanlı medreselerinde çalışarak yüzlerce öğrenci yetiştirdi. Tıp alanında bulaşıcı hastalıklar üzerinde de önemli çalışmalar yaptı. Araştırmaları sonunda tıp ile ilgili Türkçe yazdığı Maddet-ül Hayat ve Arapça yazdığı Hall-i Müşkilât ve Risalet-ün nuriyye adlı Tasavvuf kitapları, bilinen eserleridir.

Akşemseddin'in tıp ilmini kimden ve nasıl öğrendiğine dair kesin bir bilgimiz olmasa da tıp ve eczacılık alanında da büyük bir üne sahipti. Sadece beden hastalıkların değil, aynı zamandan ruh hastalıklarının da hekimi olan Akşemseddin, ruh hastalıklarını da tedâvi ederdi.

Akşemseddin, Louis Pasteur'in yaklaşık 400 yıl sonra deneyle keşfettiği mikrobu, Maddetü'l-Hayat adlı eserinde yıllar öncesinde dile getirdi:

“Hastalıkların insanlarda teker teker ortaya çıktığını sanmak hatadır. Hastalık, insandan insana bulaşmak suretiyle geçer. Bu bulaşma, gözle görülmeyecek kadar küçük, fakat canlı tohumlar vasıtasıyla olur.”

Mikroskop henüz icat edilmemişken, tarihte mikroorganizmalardan bahseden ilk kişidir. Ve Mikrobiyolojinin babası sayılmaktadır.

Kitapları :
- Risalet-ül-Nuriyye (Nur Risalesi)
- Def’ü Metain
- Risale-i Zikrullah
- Risale-i Şerh-i Ahval-i Hacı Bayram-ı Veli
- Makamat-ı Evliya (Velilerin Makamları)
- Maddet-ül-Hayat (Hayat Maddesi)
- Nasihatname-i Akşemsettin (Akşemsettin Nasihatnamesi)
- Kitab-ül-Tıp (Tıp Kitabı)
- Hall-i Müşkülat (Güçlüklerin Halli)


Kaynak:Biyografiler.com