Biyografiler.com : Her yaşam bir iz bırakır. | Türkiye'nin en çok okunan biyografi sitesine hoş geldiniz.
Emil Michel Cioran

Emil Michel Cioran

Doğum Tarihi: 08.Nisan.1911

Ölüm tarihi: 20.Haziran.1995

Emil Michel Cioran kaç yaşında öldü : 84

Burcu: Koç

Meslek: Filozof, Yazar

Doğum Yeri: Rasinari, Romanya

Ölüm Yeri: Paris, Fransa

20. yüzyılın en büyük filozoflarından biri, Romen deneme yazarı ve ahlakçısı.


8 Nisan 1911'de Raşinari'de doğdu. Babası Emillian Cioran, bir Sakson bölgesi olan Transilvanya'nın bu kentinde Ortodoks Birliği'nin vekilharcı ve papazıydı. Annesi Elvire Cioran, Venetia de Jos kökenlidir.

Cioran, henüz on yedi yaşındaken Bükreş Felsefe ve Edebiyat Fakültesi'ne girdi. 1928 'de Eugene İonesco ve Mircea Eliade ile tanıştı. Cioran, Eliade, ve Romen düşünür Petre Ţuţea, faşizm yanlısı bir varoluşçu düşüncenin savunucusu olan Nae Ionescu'nun öğrencisi ve takipçisi oldular. Immanuel Kant, Arthur Schopenhauer ve özellikle de Friedrich Nietzsche'den etkilenen Cioran, 1932'den itibaren düzenli olarak dergilerde yazmaya başladı. Alman Yaşam Felsefesinin etkisinde kalan bu dönem makaleleri,"yaşam adına akıl" ı eleştiren bir görüşü yansıttı. Üniversite yıllarında ayrıca, Georg Simmel, Ludwig Klages, Martin Heidegger ve Rus filozof Lev Shestov'un yaşamın rastlantılardan ibaret olduğunu savunan düşünce sisteminden etkilendi.

Lisansını Bergson üzerine hazırladığı tezle aldı.

Cioran, 1933'te Berlin'de felsefe okumak için "Humboltd Kurumu" bursunu kazandı. Berlin'de olduğu yıllarda Nazi rejimine sempati duyan düşünür, bir köşe yazısında şöyle diyecekti; '' Bugün politikalyla alakası olmaksızın bende Hitler'den daha çok sempati ve hayranlık uyandıran başka bir kişi daha yoktur.'' Romanya'da da II. Dünya Savaşı'nın ilk yıllarında aşırı sağcı bir ideolojinin hareketi olan Demir Perde'nin, hiçbir zaman aktif bir üyesi olmamasına rağmen sempatizanı oldu.

İlk yapıtı olan Sur les cimes du désespoir (Ümitsizliğin Doruklarında), 1934' te yayımlandı. Bu eser, kendisinin de kabul ettiği gibi, sonradan Rumence ve Fransızca yazdığı her şeyin özünü barındırır. Hayatın trajik boyutundan bihaber gördüğü Bergsonculuk'tan bu dönemde koptu.

1937'de tartışmalar yaratan kitabı Des larmes et des saints (Gözyaşları ve Azizler Üzerine) yayımlandı. Aynı yıl, Bükreş Fransız Enstitüsü'nden burs alarak Paris'e gitti ve oraya yerleşti.

Cioran, ilk ödülünü genç yazarlara verilen "Kraliyet Akademisi"nden aldı. Daha sonra, 1957 Sainte-Beuve Deneme Ödülünü, 1977'de Niemier Ödülü'nü kazandı. Fakat her iki ödülü de geri çevirdi.

20 Haziran 1995'te Paris'te Alzheimer hastalığından öldü ve Montparnasse Mezarlığı'na gömüldü.

Cioran'ın yabancılaşma üzerine fikirleri, varoluşçu yazarlardan olan Albert Camus ve Jean- Paul Sartre'yi derinden etkiledi. Pesimist yaklaşımıyla Cioran, hayatın, anlamsızlığı, sıkıntısı, çaresizliği ve sakıncaları üzerine yazdı.

"Varoluşun kendi evimizin hiçliği kendi sürgünlüğümüz olması mümkün mü?"

Yazarın türkçeye çevrilen kitapları;

Burukluk (Fransızcadan Çeviren Haldun Bayrı, Metis Yayınları, 1993),Çürümenin Kitabı (Fransızcadan Çeviren Haldun Bayrı, Metis Yayınları, ilk basım Ocak 2000.), Varolma eğilimi (Gendaş Yayınları), Tarih Ve Ütopya ( Fransızcadan Çeviren Haldun Bayrı, Metis Yayınları,1999), Zamanda Düşüş, Doğmuş Olmanın Sakıncası (Gendaş Yayınları), İtiraflar ve Aforozlar

"Bir varlığın hatasını derinlemesine anlayacak, ona maksat ve teşebbüslerinin boşunalığını gösterecek güçteyizdir; fakat içgüdüleri kadar kaşarlanmış, önyargıları kadar eski bir fanatizmi gizleyerek, zamana canla başla sarılmasına nasıl engel olmalı? İçimizde, yakışıksız bir inanç ve kesinlikler yığını taşırız – kuşku götürmez bir hazine gibi. Bundan kurtulmayı ya da bunları altetmeyi başaran kimse bile, - kendi zihin açıklığının çölünde- hala fanatik kalır: Kendinin, kendi varoluşunun fanatiğidir; bütün saplantılarını kurutmuştur, bu saplantıların kabuklarından çıktıkları zemin dışında; bütün sabit noktalarını kaybetmiştir, bağlı oldukları sabitlik dışında. Hayatın ilahiyatınkilerden daha değişmez dogmaları vardır; çünkü her varoluş, cinnetin ya da imanın zırvalarının bile dudağını uçuklatan şaşmazlıklar içinde demir atmıştır… Şüphelerine aşık olan kuşkucunun bile, kuşkuculuğun fanatiği olduğu ortaya çıkar. İnsan, tam anlamıyla dogmatik varlıktır; dogmaları onları dile getiremediği, bilmediği ve takib ettiği ölçüde derindir."


Kaynak:Biyografiler.com