Biyografiler.com : Her yaşam bir iz bırakır. | Türkiye'nin en çok okunan biyografi sitesine hoş geldiniz.
Şah Cihan

Şah Cihan

Doğum Tarihi: 05.Ocak.1592

Ölüm tarihi: 22.Ocak.1666

Şah Cihan kaç yaşında öldü : 74

Burcu: Oğlak

Meslek: Devlet Başkanı

Doğum Yeri: Lahor, Pakistan (Babür İmparatorluğu)

Ölüm Yeri: Agra, Hindistan

300 yılı aşkın bir süre, Hindistan coğrafyasına hükmetmiş, Türk-Moğol kökenli Babür İmparatorluğu’nun 5. Hükümdarı olan Şah Cihan, baba tarafından Timur’un anne tarafından da Cengiz Han’ın torunudur. Ölen eşi Mümtaz Mahal adına yapılan Tac Mahal anıt mezarı, tarihin en önemli mimari eserlerinden sayılmaktadır.

Şah Cihan, 5 Ocak 1592 tarihinde bugünkü Pakistan toprakları olan Babür İmparatorluğunda Lahor’da ailesinin üçüncü oğlu olarak doğmuştur. Doğum adı Hürrem olan Şah Cihan’ın asıl adı Ebü’l Muzaffer Şehâbeddin Muhammed Sâhib-kıran’dır. 1627 - 1658 yılları arasında Babür İmparatorluğu'nu yönetmiş beşinci hükümdardır. Annesi Racpût Prensesi Manmati’dir. Babası Babür İmparatorluğu'nun 4. Hükümdarı Cihangir Şah’dır.

Şah Cihan, küçük yaşta geleneksel eğitim aldı, askerlik mesleğinde kendini gösterdi ve birçok askerî harekâta katıldı. Bâbürlü ordusunda ilk önemli faaliyeti 1615 yılında Racpûtlar’a karşı başarıyla tamamladığı Mevar seferidir. Ardından 1616 yılında Ahmednagar Kalesi’ni fethedince babası tarafından kendisine Şah Cihan unvanı verildi.

Dekken seferinde kazandığı başarı üzerine Dekken sûbedarlığına tayin edildi. 1622 yılında kardeşi Hüsrev’i öldürttü, bir yıl sonra da babasına karşı ayaklandı. Dekken’den çıkartılınca Bengal’e yöneldi, burada Portekizliler’le iş birliği imkânı aradı, ancak bir netice alamadı. Bengal’de babasına karşı yenilgiye uğradı, Delhi’ye gidip teslim oldu ve 1626 yılında affedildi.

1627 yılında Cihangir’in vefatının ardından taht kavgasında kardeşlerine karşı üstün çıkarak “Ebü’l-Muzaffer Şehâbeddin Muhammed Sâhib-kıran” unvanıyla Bâbürlü sultanı oldu. Kısa zamanda istikrarı sağladı ve Safevîler’in elindeki Kandehar’a yürüdü. Kandehar Valisi Ali Merdân Han, Şah Cihan’a tâbi olarak şehri teslim etti. Safevîler ancak on yıl sonra şehri geri alabildiler.

1633 yılında Devletâbâd’ı, 1636 yılında Ahmednagar’ı aldı ve Gûlkünde’yi vergiye bağladı. 1646 yılında Özbek Hanlığı’na karşı sefer başlattı ve Belh şehrine girdi, fakat ertesi yıl çekilmek zorunda kaldı. Bu arada Bengal’de Portekizliler’in kurduğu Hugli şehrini talan edip Portekizliler’in bir kısmını öldürdü, bir kısmını esir alarak Agra’ya götürdü. Delhi Sultanlığı’nın çözülme sürecinde ortaya çıkan bağımsız Müslüman sultanlıklardan başka Banglana ve Bundelkhand’daki Racpût krallıkları da ele geçirildi ve Hayber Geçidi’ne kadar olan Hindistan topraklarında hâkimiyet kuruldu. Şah Cihan döneminde Bâbürlü toprakları günümüz Hindistan sınırlarına yakın bir oranda, 3.000.000 km2 civarındaydı.

6 Eylül 1657 tarihinde ciddi bir hastalığa yakalanan Şah Cihan’ın dört oğlu Dârâ Şükûh, Şah Şücâ‘, Evrengzîb ve Murad Bahş arasında taht mücadelesi başladı. Neticede öne çıkan Evrengzîb kardeşleri Murad Bahş, Şah Şücâ‘ ile veliaht Dârâ Şükûh’u öldürttü. Ardından babasına karşı ayaklandı ve onu Agra Kalesi’ne hapsederek kendi saltanatını 21 Temmuz 1658 günü ilân etti . Kızı Cihanârâ Begüm bu dönemde Şah Cihan’ın yanında bulundu. Hastalığı giderek ağırlaşan Şah Cihan 22 Ocak 1666 günüvefat etti ve Tac Mahal’de hanımı Mümtaz Mahal’in yanına defnedildi.

Şah Cihan, yıllarca mirasçılarından olduğu Timur İmparatorluğu'nu yeniden kurmaya çalışmış, Maveraünnehir'e defalarca seferler düzenlemiştir. Büyük atası Timur'un hayallerinin kenti Semerkant'ı üç kez geri almış, ancak kaybetmiştir. Hindistan'a sefer düzenlemiş, selefleri tarafından ise Hindistan'ın çoğu ele geçirilmiştir.

Şah Cihan, atalarından kalan birçok sıkıntı ile yüz yüze kalmış, iç isyanlar ve hanedanlıktaki çekişmelerle mücadele etmiştir. Ancak Babür ve Timurlu kültürü açısından tartışmasız bir altın çağın yaşanmasını sağlamıştır. Döneminde birçok şair ve minyatür sanatçısına destek vermiş, Hint minyatür sanatında Babür ekolünün inşaasını sağlamıştır. Ancak hiç kuşkusuz en büyük desteği, tutkunu olduğu mimari çalışmalara vermiştir. Ülkenin bir başından bir başına kaleler, türbeler, saraylar, camiler ve medreseler yaptırmıştır. Şahcihanabad yani bugünkü Delhi kenti de Şah Cihan tarafından kurulmuştur.

Şah Cihan, 1612 yılında babasının vezirlerinden Mirza Gıyâsüddin’in oğlu Âsaf Han kızı Ercümend Banu Begüm ile evlendi. Evlendikten sonra Şah Cihan eşine “dünyanın kraliçesi” anlamına gelen Mümtaz Mahal ismini takmış ve öyle bilinmiştir..

Bir isyanı bastırmak için 1631 yılında ordularıyla Burhanpur'a giden Şah Cihan'a, dokuz aylık hamile olmasına rağmen her zamanki gibi eşlik eden Mümtaz Mahal, Burhanpur'da Gauhara Begüm adlı 14. çocuğunu doğururken 38 yaşında öldü. Tac Mahal bitip nakledilene kadar, naaşı 23 yıl boyunca Burhanpur'da kaldı, ardından Tac Mahal anıt mezarına gömüldü. Şah Cihan, da ölümünün ardından Taç Mahal’e, Mümtaz Mahal’in yanına gömülmüştür.

Şah Cihan, Taç Mahal’in tamamlanmasından kısa bir süre sonra oğlu Alemgir tarafından akli dengesini yitirdiği ve devlet işlerinin aksadığı gerekçesi ile tahttan indirilerek Agra Kalesi’ne kapatılmıştır. Agra Kalesi Taç Mahal’in tam karşısında yer almaktadır ve en üst bölümdeki hücre sekizgendir. Bu sekizgen odanın neresinden bakarsanız bakın Taç Mahal’i görmektedir. Efsaneye göre Şah Cihan Hayatının son 8 yılını bu sekizgen odada Taç Mahal’i seyrederek ve eşi ile mutlu günleri hatırlayarak geçirmiştir.

Şah Cihan, 22 Ocak 1666 tarihinde 74 yaşında Agra’da ölmüştür.

Şah Cihan, saltanatı sırasında Osmanlı İmparatorluğu ile iyi ilişkiler kurmaya çalışmış, Kandehar’ı Safevîler’den almak için bir Sünnî ittifakı planlamış ve bu çerçevede o sırada Bağdat seferiyle meşgul olan IV. Murat’a bir elçi ile mektup göndermiştir. Mîr Zarîf İsfahânî adlı elçinin getirdiği mektupta Safevîler’le mücadelenin gerekliliğine işaret edilmekte, Sultan IV. Murat’dan Bağdat’ı bir an önce onlardan kurtarması beklenmekte ve Bâbürlüler’in doğudan, Osmanlılar’ın batıdan Safevîler’i baskı altına almaları teklif edilmekteydi. IV. Murat da Şah Cihan’a bir elçi ve mektup göndererek karşılık vermiştir. Ancak Şah Cihan muhtemelen mektubun üslûbundan hoşlanmadığı için irtibatı kesmiş, daha sonra Sultan I. İbrahim’in cülûsunu ve Bağdat fethinin sonuçlarını bildiren Osmanlı mektuplarına kayıtsız kalmıştır. 1649 yılında IV. Mehmet döneminde diplomatik ilişki kurulmuş, Şah Cihan’a müteferrika Seyyid Muhyiddin Efendi elçi olarak yollanmış, Şah Cihan da Seyyid Ahmed adlı elçisini zengin hediyelerle İstanbul’a göndermiştir. Bu diplomatik teşebbüs Özbek hanının arzusuyla yapılmıştır.

Şah Cihan’ın saltanatı Bâbürlüler’in altın çağı sayılır. Hükümdarlığı sırasında bir istikrar dönemi yaşanmış, ordu ve devlet çok güçlü bir yapı kazanmış, hukuk sistemi yeniden yapılandırılmış, pek çok bölgeden katılımlar olmuştur. Vergi ve topraklarda yeni düzenlemeler gerçekleştirilmiş, Hâlisa toprakları genişletilmiş ve hazine daha öncesine göre çok zenginleşmiştir. Dinî hayatta Ekber ve Cihangir şahların devrine göre daha muhafazakâr bir yol izlenmiş, Nakşibendî, Çiştî, Şüttârî gibi Sünnî tarikatlar faaliyetlerini yaygınlaştırmıştır. Şah Cihan dönemi aynı zamanda Bâbürlü mimarisinin zirvesidir ve başta Tac Mahal olmak üzere pek çok muhteşem eserin inşası gerçekleştirilmiştir. Saltanatının başlarında Şah Cihan devletin idarî merkezi olarak Agra’yı tercih etmiş, bu sebeple Agra’da pek çok mimari eser yapılmıştır. Bunlar arasında en önemlisi hanımı Ercümend Bânû (Mümtaz Mahal) için inşa ettirdiği türbe olan Tac Mahal’dir.

Şah Cihan 1638’de devletin idare merkezini Agra’dan Delhi’ye taşımış ve günümüzde eski Delhi diye bilinen Şahcihanâbâd’ın inşasını başlatmıştır. 1639-1648 yılları arasında tamamlanan yeni şehir surlarla çevrili geniş caddeler, su yolları, pazar yerleri, hanlar, bağlar, camiler ve La‘l Kıl‘a (kızıl kale) olarak adlandırılan kaleyi ihtiva ediyordu. Şehrin doğusunda yer alan La‘l Kıl‘a, Bâbürlü dönemi sivil mimarisinin en güzel örneklerinden olup kale kapıları, surları, geniş alanları, salonları ile bütüncül bir yapıdır ve Şah Cihan’dan itibaren Bâbürlü tahtının idarî merkezi olmuştur. 1644-1658 yıllarında inşa edilen Delhi Cuma Camii, Fetihpûr Sikri Ulucamii anlayışını devam ettiren, ibadet mekânının köşelerinde bulunan iki büyük minare ve üç büyük taçkapıdan girilen geniş avlusu ile görkemli bir eserdir.

Lahor’da bu devirde özellikle su mimarisi doruğa ulaşmış, su kanalları açılmış, yüzlerce süs bitkisiyle bezenmiş ünlü Şâlîmâr Bahçesi burada kurulmuştur (1642). Ayrıca Cihangir Şah’ın türbesiyle Lahor Kalesi’nin bir kısmı inşa edilmiştir. Şah Cihan’ın kendi adını taşıyan cami ise Sind bölgesinde Tatta’dadır ve 1644 tarihlidir. Cami 100 kadar kubbesiyle dünyanın en çok kubbeli eseri hüviyetindedir. Bâbürlü ihtişamını yansıtan ünlü Taht-ı Tâvûs da Şah Cihan zamanına aittir.

Kaynak:Biyografiler.com