Biyografiler.com : Her yaşam bir iz bırakır. | Türkiye'nin en çok okunan biyografi sitesine hoş geldiniz.
Paul Verlaine

Paul Verlaine

Doğum Tarihi: 30.Mart.1844

Ölüm tarihi: 08.Ocak.1896

Paul Verlaine kaç yaşında öldü : 52

Burcu: Koç

Meslek: Şair

Doğum Yeri: Metz, Fransa

Ölüm Yeri: Paris, Fransa

Simgecilik (Sembolizm) akımının ve çağdaş Fransız şiirinin öncülerindendir.

Paul Verlaine, 30 Mart 1844 tarihinde Metz, Fransa’da doğmuştur. Yirmi yaşına kadar varlıklı bir subay olan babasının yanında yaşadı. Ortaöğrenimini Paris'te yaptı. Düzenli bir öğrenim görmedi, lise yaşamından sonra memuriyete başladı. On dört yaşındayken günümüze ulaşan ilk şiiri "La Morf'u (Ölüm) Victor Hugo'ya yolladı. 1862'de bakaloryayı büyük bir başarıyla verdikten sonra Paris'te bir sigorta şirketinde çalışmaya başladı.

Paul Verlaine, bir yandan da şiir yazıyor, edebiyatçıların devam ettiği kahvelere, salonlara gidiyordu. Buralarda önde gelen Parnasçı şairlerle, ayrıca Stéphane Mallarmé, Auguste Villiers de l'Isle-Adam ve Anatole France gibi dönemin başka yetenekli yazar ve şairleriyle tanıştı. Şiirleri, edebiyat dergilerinde yayımlanmaya başladı.

İlk basılan şiiri 1863 yılında "Monsieur Prudhomme"du. Üç yıl sonra yayımlanan, Parnasçılar şairlerinin yapıtlarının toplandığı Le Parnasse comtemporain (1866-1876, 3 cilt; Çağdaş Parnasçılık) adlı antolojinin ilk cildinde Verlaine'in de sekiz şiiri bulunuyordu. Böylece 1866 yılında Le parnasse contemporain (Çağdaş Parnas) adıyla yayınlanan derlemede yer aldı. 1871 yılında Paris'e giderek Parnasçılarla tanıştı. Bir süre sonra bu akımdan ayrılıp sembolist şiirler yazmaya başladı.

1866 yılında ilk şiir kitabı Poemes saturniens’i yayımlandı. Charles Baudelaire ve Leconte de Lisle'i ustalıkla taklit ettiği kitapta aşk ve hüznü etkileyici bir biçimde dile getirmiştir. Bu şiirlerin, başkasıyla evlenen ve 1867'de ölen kuzini Elisa'ya yazıldığı sanılır.

1869 yılında yayınladığı Les Fêtes Galantes (Çapkın Törenler) adlı ikinci şiir kitabında İtalyan commedia dell'arte'sindeki ve 18. yüzyıl ressamları Antoine Watteau ve Nicolas Lancret ile çağdaşı Adolphe Monticelli'nin doğa resimlerindeki görüntü ve kişileri çağrıştıran imgelerin ardında, kişisel duygularını örtük biçimde dile getirmiştir.

Paul Verlaine, 1870 yılında 26 yaşında iken 17 yaşındaki Mathilde Mauté de Fleurville ile evlendi. 1871 yılında Arthur Rimbaud ile tanıştı. 6 Temmuz 1871 tarihinde hamile eşini terk ederek şair Arthur Rimbaud ile eşcinsel ilişki yaşamaya başladı. 1885 yılında eşinden boşandı. Georges Verlaine adında bir çocuğu vardı.

1871 yılında Paris Komünü kurulunca Paul Verlaine orada basın görevlisi olarak çalıştı. Bu arada Mathilde'yle evlenmiş (1870), ama aile yaşamına bir türlü uyum sağlayamamıştı. Bu uyumsuzluk. Eylül 1871'de evlerinde kalmaya gelen, kendinden 10 yaş genç şair Arthur Rimbaud'ya duyduğu tutku yüzünden daha da arttı.

Arthur Rimbaud ile birlikte Fransa, Brüksel ve Londra'da gezgin, bohem, sefih ve serseri bir yaşam sürdürdüler. Aralarında çıkan bir tartışma sonrası kendisinden ayrılmak isteyen Arthur Rimbaud’yu Brüksel'de bir tabanca kurşunu ile yaraladı. Bunun üzerine iki yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Sonradan 1874 yılında Romances sans paroles'da (Sözsüz Romanslar) toplanan izlenimci şiirlerini bu sırada yazmaya başladı. Verlaine ile Rimbaud eylülde Londra'ya ulaştılar. Orada sürgündeki komüncülerle karşılaştılar. Verlaine, Fransız edebiyatında benzerine zor rastlanır bir müzikalitesi olan ve prozodi bakımından en deneysel şiirlerinden bazılarını içeren Romances'ı orada tamamladı. Kitaptaki şiirlerin çoğu manzaralar ya da pişmanlıklar üzerineydi, bazıları ise karısına sövgülerle doluydu. Kitap 1874'te arkadaşı Edmond Lepelletier tarafından yayımlandı. Bu sırada Verlaine Brüksel'de Mons Cezaevi'nde yatıyordu.

Cezaevi yaşamı, pişmanlık duygusu ve okuduğu dinsel kitapların (cezaevinde William Shakespeare ve Charles Dickens'ı da inceledi) etkisiyle daha sonra inanç dünyasındaki savruluşları dine sarılarak dindirmeye çalıştı. 1874'te Katolikliğe yakınlaştı.

1875 yılında hapisten çıktıktan sonra Trappist tarikatının ilkelerine bağlanıp tam bir rahip gibi yaşamayı denediyse de kısa süre sonra Arthur Rimbaud'yu bulmaya Stuttgart'a gitti. Onun tarafından sert bir biçimde geri çevrilince İngiltere'ye gitti ve bir yıldan uzun bir süre orada Fransızca ve resim dersleri vererek yaşamım sürdürdü.

İngiltere'de, ağırbaşlılığı ve dindarlığıyla Anglikan yazarların, ayrıca şair Alfred Tennyson ve Algernon Charles Swinburne'ün hayranlığını kazandı. 1877 yılında Fransa'ya döndü. Önceki yapıtları gibi kendi parasıyla bastırdığı Sagesse'deki (1880; Bilgelik) şiirlerin çoğu bu dönemin (1873-1878) ürünüydü. Bu şiirler Katolik inancının olağanüstü şiirsel anlatımlarının yanı sıra kendi duygusal serüvenini de yansıtıyordu.

1880 yılında en sevdiği öğrencisi Lucien Letinois ve onun ailesiyle birlikte bir çiftlik işletmeye kalkıştı, ama başarılı olamadı. Başarısız bir çiftlik işletmeciliği sonunda Paris'e yerleşti.

1883 yılında Lucien Letinois'in, 1886 yılında da çok sevdiği annesinin ölümü, ayrıca eşiyle barışma girişiminin sonuçsuz kalması üzerine yeniden serseri bir yaşam sürmeye başladı. İçkiye giderek daha bağımlı hale geldi, sık sık hastanelerde yattı. Artık olumlu ve olumsuz yönleriyle ünü iyice yayılmıştı. Geçinmek için yazmayı sürdürdü, ama şiirinin eski gücü kalmamıştı. Paris'teki yaşamı yeniden serserilikle kira odaları, akıl hastaneleri arasında yalnızlık ve yoksunluk içinde geçti.

1893 yılında hayranlarından eleştirmen Arthur Symons'ın yardımıyla İngiltere'yi dolaşarak bir dizi konferans verdi. Makaleleri ve şiirleri Fortnightly Rewiew ve The Senate dergilerinde yayımlandı.

Hayatının sonuna kadar içki ve uyuşturucudan kendisini kurtaramayan Paul Verlaine, dikkate değer eserler yarattı. Şiirde hayal dünyasına, doğanın yarı aydınlık, renkli görünümüne yöneldi. Fransız şiirine o güne kadar rastlanmayan yeni bir hava, canlılık ve bir musiki getirdi.

Paul Verlaine, 8 Ocak 1896 tarihinde Paris, Fransa’da 52 yaşında ölmüştür.

1995 yılında yönetmenliğini Agnieszka Holland’ın yaptığı orijinal adı Total Eclipse olan Tutkunun Şairleri adlı filminde şairler Arthur Rimbaud ile Paul Verlaine'ın eşcinsel hayatı, Paris'te ve Brüksel seyahatleri sırasında yaşadıkları anlatılır. Filmdeki Arthur Rimbaud rolü için River Phoenix düşünülmüştü. Fakat River'ın zamansız ölümünden sonra bu rol için Leonardo Di Caprio uygun görüldü. Paul Verlaine’yi David Thewlis canlandırdı.


Yazar Stefan Zweig’ın Verlaine'nin hayatını derinlemesine incelediği "Paul Verlaine" isimli biyografi çalışması “Bir Küçük Hayalperest Verlaine” ismiyle Burcu Yalçınkaya tarafından 2014 yılında Türkçeye çevrildi.

Eserleri :
1866 - Poèmes saturniens (Zuhal Şiirleri)
1869 - Les Fêtes Galantes (Çapkın Törenler)
1870 - Le bonne chanson (Tatlı Şarkı)
1874 - Romances sans paroles (Sözsüz Şarkılar)
1880 - Sagesse (Usluluk/Dinginlik)
1884 - Jadis et naguère (Bir Zamanlar)
1888 - Amour (Aşk)
1889 - Parallèlement (Yan yana)
1891 - Bonheur (Mutluluk)
1891 - Chansons pour elle (Ona Şarkılar)
1892 - Mes Höpitaux (Hastanelerim)
1893 - Mes Prisons (Hapishanelerim)
1893 - Odes en son honneur (Onuruna Şiirler)
1895 - Confessions, notes autobiographigues (İtiraflar, Otobiyografik Notlar)
1896 - Chair, dernières poésies (Tensellik, Şiirin Son Evresi)
1896 - Invectices (Sövgüler)
1955-1960 - Oeuvres complètes, (Bütün Yapıtları)

Paul Verlaine Şiirlerinden bazıları :

Bağ Bozumu :
Başımızdan bir şarkıdır yükselir
Belleğimizin yok olduğu an.
Kanımızın şarkısıdır duyulan
Ki uzak bir musiki gibi gelir.
Dinleyin bu kanımızdır ağlayan,
Ruhumuz bizi terkedip gidince,
O ana dek işitilmeyen ince
Bir ses gelir başlar başlamaz susan.
Ey şarap, kan; kızıl üzüm kanının
Kara damar şarabının kardeşi,
Tanrısal iksirleri insanların.
Şarkı söyleyin, ağlayın, belleği
Ruhu atın; karanlıklara değin
Garip bedenimizi sürükleyin
Dans Edelim Gel
Gözlerini severdim en çok,
Gökteki yıldızlardan parlak;
Bir parça da baştan çıkarak.
Dans edelim gel!
Ne halleri vardı, sahiden,
Bedbaht âşığı berbat eden
Onun için hoştu ya zaten.
Dans edelim gel!
Doldurulmadı hâlâ yeri,
Gülden ağzının öpücükleri
Kalbimde öldüğünden beri.
Dans edelim gel!
Dizi dibinde oturduğum
Zamanları hatırlıyorum;
Bu, işte bütün varım yoğum.
Dans edelim gel!

Çeviri: Orhan Veli Kanık

Duygusal Söyleşi
Buz tutmuş o ıssız eski park içinden
İki hayaletti demin kayıp geçen.
Gözleri sönmüş, gevşemiş dudakları,
Güç duyulur neler fısıldaştıkları.
Buz tutmuş o ıssız eski park içinde
Geçmiş günlerden söz etti iki gölge.
- Eski coşkumuzu anımsıyor musun?
- Ne diye anımsayayım istiyorsun?
- Yüreğini yine titretir mi adım,
Yine girer miyim düşüne? - Yok canım!
- Ah o dudaklarımızın birleştiği
Anlatılmaz mutluluk günleri! - Belki.
- Gök masmaviydi, umut koskocaman.
- Umut kaçtı kara göğe darma duman.
Böyle geçtiler yoz yulaflar içinden;
Yalnız geceydi sözlerini işiten.

Çeviri: Hüseyin Demirhan

Geçmiş Ola
Hâtıralar, ne istersiniz benden? .. Sonbahar...
Durgun gökte ardıç kuşları uçuşmadalar,
Güneşten, ölgün ve soluk bir ışık vurmada
İçinde poyrazlar esen sararmış ormana.
Yapyalnızdık, yürüyorduk, türlü hulyalarda;
Saçlarımız ve düşüncelerimiz rüzgârda.
Çevirip güzel gözlerini bana "Hangisi
En güzel günün? " diye sordu o billûr sesi.
Bir melek sesi kadar tatlı, o kadar derin.
Hafif bir gülümseyiş cevap verdi sesine,
Öptüm ellerini, ibâdet edercesine.
-Ah! İlk çiçekler! Ne güzel kokuları vardır!
Ne kadar sevimli bir mırıltıları vardır
Sevilen dudaklardan çıkan ilk evet'lerin!

Çeviri: Orhan Veli Kanık

Gök Öyle Mavi
Gök öyle mavi, öyle durgun,
Damlar üzerinde!
Yeşil bir dal sallana dursun,
Damlar üzerinde!
Ürpertip gökyüzünü birden,
Bir çan tın tın eder.
Bir kuştur şu ağaçta öten;
Türküsünü söyler.
İşte hayat! aç gözünü gör;
Bak ne kadar sade.
Her günkü sâkin gürültüdür,
Şehirden gelmekte.
Ey sen ki durmadan ağlarsın,

Döversin dizini;
Gel söyle bakalım ne yaptın,
N'ettin gençliğini?

Çeviri: Cahit Sıtkı Tarancı

Green
İşte yemişler, çiçekler, yapraklar ve dallar!
İşte kalbim, çarpıntısı yalnız senin için!
O bembeyaz ellerin kalbimi kırmasalar!
Bu küçük armağanı dilerim hoş göresin.
Ben geldim işte, çiğlerle bezenmiş olarak;
Alnımda seher yelinin dondurduğu çiğler,
Yorgunluğumu alsam ayak ucunda bırak!
Hayal etsem o tatlı demleri birer birer.
Bırak unutayım başımı taze göğsünde!
Hâlâ aklımda lezzeti son öpüşlerinin.
Hayırlı fırtınadan sonra sakin, asude,
Uyusam biraz, madem uzanmış dinlenirsin.

Çeviri: Cahit Sıtkı Tarancı

Şiir Sanatı
Musiki, her şeyden önce musiki;
Onun için tekli mısradan şaşma.
Kıvrak olur, erir havada sanki;
Ağır aksak söyleyişe yanaşma.
Kelime seçerken de meydan senin;
Bile bile bir nebze aldanmalı.
Dumanlısı güzeldir türkülerin;
Öyle hem seçik olsun, hem kapalı.
Güzel gözler tül ardında görünsün
Gün ışığı titremeli şiirinde
Ak yıldızlar maviliğe bürünsün
Ilgıt ılgıt sonbahar göklerinde.
Ararengin peşindeyiz çünkü biz;
Rengin değil, ararengin sadece.
Ancak öyle sarmaş dolaş ederiz.
Kavalı boruyla rüyayı düşle.
Nükte belâsından kurtulmaya bak;
Acı zekâ, sulu gülüş neyine?
İşe karıştı mı bu cins sarmısak
Maviliğin yaş dolar gözlerine.
Tut belâgati boğazından, sustur
El değmişken bir zahmete daha gir.
Kafiyenin ağzına da bir gem vur
Bırakırsan neler yapmaz kim bilir?
Nedir bu kafiyeden çektiğimiz!
Hangi sağır çocuk ya deli zenci
Sarmış başımıza bu meymenetsiz,
Bu kof sesler çıkaran kalp inciyi?
Hep musiki, biraz daha musiki;
Havalanan bir şey olmalı mısra
Deli bir gönülden kalkıp gitmeli
Başka göklere, başka sevdalara.
Dağılıp tuzu sabah rüzgârına
Mısraların alsın başını gitsin
Kekik, nane kokaraktan, dört yana...
Üst tarafı edebiyat bu işin.

Çeviri: Melih Cevdet AndaySabahattin Eyüboğlu

Yaş Dolar Yüreğime
Yaş dolar yüreğime
Yağan yağmur misali.
Nedir bu usanç söyle
Yerleşen canevime?
Ey tatlı yağmur sesi
Damlar üstünde, yerde!
Bungun kalp hediyesi,
Ey yağmurun türküsü!
Sebepsiz dolduruşu
Tiksinti duyan kalbi,
İhanet değil, ne bu?
Sebepsiz bir kuruntu.
Odur en kötü tasa
Bilmemek niçin'ini.
Ne bir kin, ne bir sevdâ,
Kalbimde bunca cefâ.

Çeviri: Ahmet NECDET

Yorgunluk
Usluluk, usluluk, usluluk, ah, ne güzeldir!
Bırak biraz dinlensin bu alevli arzular.
En doyumsuz anında bile sevdanın, ey yar
Kadın bizi ablaca terkedebilmelidir.
Öpsün yorgun tenimi uykulu okşayışlar,
Sıcak soluğun, salınan bakışın bence bir
Git, uzun bir öpücüğün tadında değildir
Inatçı titreyişler, çılgın kucaklayışlar!
Ama sen haylaz çocuğum, diyorsun ki bana:
'Yüreğinde tutkunun boruları çalmada! '
Aldırma sen borular bildiği gibi çalsın!
Alnını alnıma koy, ellerini elime
Yarın bozsan bile gel andiçelim seninle,
Ve ağlayalım sabaha dek, ey küçük çapkın!


Kaynak:Biyografiler.com