Biyografiler.com : Her yaşam bir iz bırakır. | Türkiye'nin en çok okunan biyografi sitesine hoş geldiniz.
Marcus Antonius

Marcus Antonius

Doğum Tarihi: -

Marcus Antonius kaç yaşında : -

Burcu:

Meslek: Asker

Doğum Yeri: Antik Roma

Marcus Antonius
Doğumu: MÖ. 14 Ocak 83 Antik Roma
Ölümü: MÖ. 1 Ağustos 30 İskenderiye (Ptolemaios Krallığı) Mısır

Marcus antonius, Roma Cumhuriyeti'nin sona ermesinde ve Roma İmparatorluğu'nun yükselişinde önemli bir figür olan Romalı bir politikacı ve generaldi.

Marcus antonius, milattan önce 14 Ocak 83 tarihinde Antik Roma’da doğmuştur. Mark Antony olarak da bilinir. Annesi Iulia, babası Creticus Antonius Giritli olarak anılırdı. Antonius çocukluk yıllarından itibaren annesi Iulia tarafından sıkı bir gözetimle yetiştirildi. Küçük yaşta babasının vefatından sonra annesi Iulia, Cornelius Lentulus ile evlendi. Fakat Lentulus, Catilina İsyanı’na katıldığı gerekçesiyle Marcus Tullius Cicero tarafından öldürüldü. Lentulus’un cesedi, annesi Iulia tarafından Cicero’nun eşinden rica edilip isteninceye kadar verilmedi. Bu durum, Antonius’un Marcus Tullius Cicero’ya karşı beslediği kinin ilk ve en büyük sebeplerinden biri olarak kabul edilir. Fakat bu tez başta Plutarkhos olmak üzere dönemin pek çok tarihçisi tarafından çürütüldü. Çünkü Marcus Tullius Cicero, consüllük görevinde bulunduğu zaman öldürülen kişilerin hepsine cenaze töreni düzenledi.

20 yaşına kadar Roma'da kumar oynamak, içki içmek ve aşk ilişkilerine girmek için sokaklarda dolaştı. 20 yaşına kadar iki yüz elli talent gibi oldukça büyük bir borcun altına girdi ve Yunanistan'a kaçtı. Atina'da felsefe ve retorik eğitimi aldı. Antonius zaman ilerledikçe askeri alanda da başarılar göstermeye başladı. Eski yaşam biçimden, savurganlığından ve başıboş hayatından uzaklaştı. Ardından evliliğe yöneldi ve arkadaşı olan Clodius’un dul eşi Fulvia ile evlendi.

Milattan önce 58 yılında dönemin consulü olan Gabinius tarafından sefere çıkmak için çağrıldı. Judaea (günümüz Güney İsrail’ini ve Güney Batı Ürdün’ünü kapsayan, Yahudi halkına ismini veren ve MS 135 yılında, Yahudi halkını etnik temizliğe uğratarak sürgüne gönderen Romalılar tarafından ülkenin Yahudi halkıyla olan ilintisini yok etmek için Filistin olarak adlandırdıkları coğrafi bölgedir.) ve Mısır'da bir süvari komutanı olarak görev yapan Marcus antonius, milattan önce 54 yılında Jül Sezar'ın Galya'daki (şimdi Fransa) ordusuna katılmasıyla başarılı askerlik hayatı başlamıştır. MÖ.49 yılında Pompey (Pompeius) ile Jül Sezar arasındaki iç savaş başladığında, Antonius Sezar'a tam destek verdi ve başarılı bir askeri komutan olarak hizmet etti. Daha sonra konsül ve Jül Sezar'ın adamı oldu.

MÖ. 15 Mart 44 tarihinde Jül Sezar'ın senatoda (aristokratlar ve başlarında Brutus’le Cassius olmak üzere), öldürülmesi üzerine Marcus antonius, Jül Sezar’a ait Hazine ve belgelerini ele geçirdi. Senato tarafından ona Kuzey İtalya'nın yanı sıra Galya'nın kuzey ve orta kesimlerinin idaresi de verildi. Ancak, Senato üyeleri Marcus Tullius Cicero ile Octavius (Augustus) ve bazı senatörler bunu kabul etmeyince sorunlar başladı. Çok geçmeden Octavius (Augustus), Marcus Antonius ve müttefiki Marcus Aemilius Lepidus ile bir araya geldi ve üçü, İkinci Triumvirat olarak bilinen ve imparatorluğu ikiye ayıran beş yıllık bir ittifak oluşturdu. Marcus antonius, Mısır da dahil olmak üzere doğu bölgesinin kontrolünü aldı.

Brutus, Jül Sezar'ın öldürülmesinden sonra Roma'yı terk ederek Yunanistan'a gitmek zorunda kaldı. MÖ 43'te, Octavian (Augustus), Roma senatosunun konsülü olduktan sonra Jül Sezar'a suikast düzenleyenlerin hepsinin Roma'nın düşmanı olduğunu ilan etti.

Brutus toplam 17 lejyonu ile Yunanistan'ın Filippi kenti yakınlarında Roma ordusu ile M.Ö. 42 yılında karşı karşıya geldi.

Brutus’ün askerleri ve Brutus'un kayınbiraderi Gaius Cassius Longinus ile birlikte; Marcus Antonius ve Octavian'a (Augustus) bağlı birliklerle Jül Sezar’ın intikamını almak üzere M.Ö. 42 yılında Yunanistan’ın Filippi kenti yakınlarında yapılan savaşta yenilince, Brutus savaş sonrası elinde kalan 4 lejyonla yakındaki dağlara saklandı. Onu takip eden Marcus Antonius tarafından yakalanacağını fark ettiği zaman intihar ederek kendini öldürdü.

Marcus Tullius Cicero Senato’da MÖ:44 Eylül ayında başlayıp MÖ: 43 baharına kadar devam eden Marcus Antonius’a karşı öfke uyandıran sert konuşmalar yaptı. Marcus Tullius Cicero, cumhuriyetin yeniden kurulmasını ve Octavianus’u (Augustus) savunurken Antonius’u bir tiran olarak suçladı. Ve sonunda yeni konsüller, Caesar’ın suikastçılarından birinin direndiği Mutina şehrini (modern Modena) kuşatmakta olan Antonius’a savaş ilan etti. Octavianus ve Roma’nın görevdeki iki konsülü Gaius Vibius Pansa ve Aulus Hirtius, 43 yılının Nisan ayında Senato’nun kuvvetlerini Antonius’a karşı yönetti. Pansa’nın savaşta ölmesinden sonra, Antonius’a karşı kesin bir zafer elde etmeyi başardılar. Zaferlerin haberi Roma’ya ulaştığında Senato’da bir coşku vardı. Günün adamı Cicero, Capitol Tepesi’ndeki evinden Forum’a zafer alayı ile taşındı. Orada kürsüye çıktı ve Roma halkına coşkulu bir konuşma yaptı.

Ancak Marcus Tullius Cicero’nun sevinci kısa sürdü. Antonius, lejyonlarının bir bölümünü kurtarmayı başarmıştı. Octavianus ise Antonius’u takip etmek yerine, açık konsüllük pozisyonunu talep etmeye karar vermişti. Senato bu talebi reddedince, Octavianus hiç vakit kaybetmeden Jül Sezar’ın kendisinden önce yaptığı gibi Rubicon’u geçti ve lejyonlarıyla Roma’ya yürüdü. Senatörler direnmek için güçsüzlerdi ve Octavianus’un taleplerine boyun eğmek zorunda kaldılar.

Cumhuriyet davasının artık kaybedilmiş olmasıyla yıkıma uğramış olan Marcus Tullius Cicero, güney İtalya’daki kırsal inziva yerlerinde vakit geçirmek için Roma’dan ayrıldı. Oradan, Antonius ile uzlaşan Octavianus’un sonunda Lepidus’un katılımıyla da İkinci Triumvirlik’i kurmasını çaresizce izledi.

Triumvirler, “yasaklanması” veya ölüme mahkum edilmesi gereken senatörlerin ve diğer vatandaşların uzun bir listesini oluşturdu. İntikam peşinde koşan Antonius, Octavianus’un başta isteksiz olmasına rağmen Marcus Tullius Cicero’nun adını bu listeye eklemeyi başardı.

Yakalanan Marcus Tullius Cicero’nun Marcus Antonius’un emri ile kesilen başı ve sağ eli Forum’daki kürsüde sergilendi.

Marcus antonius, Mısır'ı kendisine bağlılığını sorgulamak için Kleopatra'yı aradı. Marcus antonius Tarsus'a gelerek Mısır Kraliçesi Kleopatra'yı Tarsus'a davet etti. Kleopatra Muhteşem gemisiyle Tarsus limanına geldi. Kleopatra, Antonius ile 7 yıl sürecek renkli, romantik ve ihtiraslı bir beraberlik yaşadı. Kleopatra'nın Tarsus'a giriş yaptığı kapının adı "Kleopatra Kapısı" olarak değiştirilmiştir.

Marcus Antonius, Jül Sezar'ın yakın müttefikiydi ve daha sonra Octavius (Augustus olarak bilinir) ve Lepidus ile birlikte Roma Cumhuriyeti'nin triumvirlerinden biri olarak görev yaptı. Antonius en çok Jül Sezar'la kurduğu siyasi ve askeri ittifaklar ve Mısır Ptolemaios Krallığı'nın son hükümdarı Kleopatra ile yaşadığı romantik ilişki ile tanınır.

Marcus Antonius Mısır’da, Kleopatra’nın Ptolemaic Krallığını yeniden canlandırmasına yardım etti ve Kleopatra, Antonius'a asker ve para kazandı. İskenderiye'yi kendi üssü haline getirdi ve Kleopatra Krallar Kraliçesi'ni telaffuz etti,

Marcus Antonius Kleopatra'ya delice aşık oldu. Kleopatra'nın Marcus Antonius'dan da ikiz kız çocuğu oldu. Bir yıl burada İskenderiye’de Kleopatra’yla birlikte yaşayan Marcus Antonius ayrıldıktan sonra M.Ö. 37 yılında geri gelerek bir süre Antakya'da yaşadılar. M.Ö. 36 yılında küçük bir seremoniyle evlendiler. Aynı yıl oğulları Ptolemy Philadelphus dünyaya geldi. Sezarion’un Jül Sezar’ın oğlu olduğunu kabul ederek Kleopatra ve oğlunun müşterek hükümdarlığını ilan etti.

Marcus Antonius’un eylemleri Augustus’un kendisine karşı bir siyasi kampanya başlatmasına neden oldu ve Kleopatra'ya savaş ilan etti. MÖ.31 yılında Yunanistan’ın Actium sahillerinde yapılan bir deniz savaşında Marcus Antonius bir deniz savaşına girişti ve Antonius burada yenilerek Mısır'a kaçmak zorunda kaldı. Antonius ve Kleopatra, Octavianus'un (Augustus) ordusu tarafından yenilgiye uğratıldıktan sonra MÖ 30 yılında intihar ettiler.

Marcus Antonius, 1 Ağustos 30 tarihinde Mısır, İskenderiye’de 53 yaşında intihar ederek ölmüştür.

Aktium Muharebesi, MÖ 2 Eylül 31 günü Octavianus'un (Augustus) komutasındaki Roma güçleriyle Marcus Antonius ve Kleopatra'nın kontrolündeki güçler arasında Yunanistan'ın batı kıyılarındaki Aktium önlerinde yaşanmış olan deniz muharebesidir. Antonius'un Kleopatra ile evlenerek bir doğu imparatorluğu kurmaya kalkması Roma ile arasının açılmasına neden olmuştu. Muharebeyi kazanan Augustus Roma'nın yegane lideri haline geldi. (Augustus) Octavianus'un filosuna Marcus Vipsanius Agrippa komuta ediyordu.

Savaşın nedenleri
Jül Sezar'ın MÖ 44 yılında öldürülmesinden sonra, evlatlık oğlu Octavian (Augustus) ve generalleri Marcus Antonius ile Marcus Aemilius Lepidus triumvir denen bir lider üçlüsünü oluşturmuştu. Bu üçlüden Lepidus, MÖ 36 yılında Sextus Pompeius'a karşı Siçilya'da yürütülen askerî harekâtlar sonucu siyasi açıdan gücünü yitirince, devam eden yıllarda imparatorluğun batısına hükmeden Octavian (Augustus) ile doğuyu kontrol eden Marcus Antonius arasında gittikçe büyüyen çekişmeler meydana geldi. Marcus Antonius, ailesine imparatorluğun bazı kısımlarını vereceğini vadettiği, Mısır kraliçesi Ptolemaioslu Kleopatra uğruna daha önce triumvirin pekişmesi için evlendiği Octavian'ın (Augustus) kızkardeşi Octavia'dan ayrıldı. Augustus, Antonius'un kendini yeni Dionysos ilan ettiği hellenistik doğudaki davranışlarını propaganda amaçlı olarak alenen kınıyordu, böylece Roma senatosu ile Roma halkı da Marcus Antonius'a muhalefet olmaya başlamıştı. Bu koşullar altında senatonun triumvirliğin uzatılmasına karar vermesi artık söz konusu değildi. Octavian'ın MÖ 32 yılında güç gösterisi yaptığı bir olayın üzerine senatörlerin bir kısmı görevdeki iki konsülle birlikte Roma'yı terk ederek Antonius ve Kleopatra'nın yanına, Efes kentine gitmesi üzerine, olaylar kesin olarak patlak vermeye başladı.

Triumvirliğin sonunu teşkil edecek çatışma antik Yunanistan'da meydana geldi. MÖ 31 yılının başında, Octavian'ın kahramanlığıyla ünlü amirali Agrippa İyon Denizini geçerek Methoni deniz üssünü fethedip Marcus Antonius'un güçlerini Korfu adasından kovarak Antonius'un ordusunu meşgul ederek Sezar varisinin 80 bin asker ve 12 bin atlıdan oluşan ordusuyla herhangi bir engele takılmadan Yunan kıyılarına çıkarma yapabilmesini ve birkaç gün içinde Epirus'taki Toryne kentine ulaşabilmesini sağladı. Octavian'ın ordusu, bir Yunan liman kenti olan Aktium (Latinleştirilmiş hali: Action) yakınındaki Ambraka körfezinde toplanmış olan düşman gemilerin büyük kısmının etrafını sarmayı başardı. Rakibinin hızlı ilerlemesini beklememiş olan Marcus Antonius, takviye yollarının kesilmesi nedeniyle kısa süre içinde gıda sıkıntısı ile mücadele etmek zorundaydı ve ayrıca firar sonucu çok sayıda asker kaybetti. Rakibine karşı birkaç kez kara muharebesi yapmayı teklif ettiyse de bu yöndeki teklifleri hep reddedildi.

Savaş şûrasının deniz savaşına karar vermesi
Yunanistan'ın yaz sıcağında, Aktium'un bataklık iklimi Antonius'un gitgide daha çok askerinin hastalanmasına neden oldu. Birçoğu açlık ve vebaların kurbanı oldu. Octavian'ın ordusu ise sağlıklı yaylalarda karargâh kurmuştu ve gereken ikmali almakta da zorluk çekmedi. Antonius'un filosu Aktium körfezinde pusuya kısılmış olduğundan, Antonius gemilerini riske atmadan ordusunu daha iyi bölgelere yönlendiremiyordu. Bu durumda aylar süren muhasara, müttefik komutanlar da dahil olmak üzere firarların çoğalmasına neden oldu. Bunun üzerine Antonius gerçek ve şüphe edilen firarileri idam ettirme emrini verdi. Ayrıca Antonius tarafında Kleopatra'yı Antonius'un karargahından uzaklaştırma arzusunda olan Romalılar ile Mısır kraliçesinin savaşa katılımını olumlu karşılayanların arasında eski ihtilaflar da depreşti. Muhasara çemberini kırmak için yapılan tüm denemeler de başarısız olunca, Antonius MÖ 31 yılının Ağustos ayının sonunda, bundan sonra uygulanacak olan savaş stratejisinin belirlenmesi için bir savaş şurasını toplamaya karar verdi. Seferber edilebilen tüm güçlerle birlikte nihai bir kurtuluş girişiminin yapılması şarttı, aksi takdirde ordu veba ve açlıktan dolayı yok olacaktı.

Savaş şurasında seçilmesi gereken strateji hakkında birbirlerine zıt görüşler savunuldu. Kleopatra, bir deniz muharebesine girilerek düşman hatlarının kırılmasını önerdi. Kara kuvvetlerini kumanda eden Publius Canidius Crassus ise, Kleopatra'nın memleketine gönderilmesi ve Karadan Trakya ya da Makedonya üzerinden yurda dönülmesi gerektiğini savunuyordu. Bu görüşünü desteklemek için, Octavian'ın Sextus Pompeius'a karşı uzun yıllar boyunca denizde savaşarak deniz savaşlarında büyük tecrübe sahibi olduğunu, öte yandan Antonius'un hala büyük ve güçlü bir kara ordusuna sahip olduğunu ve aynı şekilde kara savaşında çok deneyimli olduğunu öne sürdü. Ancak Kleopatra, Canidius’un bu önerisini kabul etmek istemedi, zira böyle bir durumda Mısır savunmasız olacaktı ve Antonius'tan ayrılması gerekecekti; ayrıca Antonius'un tüm filosu mücadelesiz bir şekilde yitirilmiş olacaktı.

Antonius sonunda Kleopatra'nın önerisini kabul ederek, gemilerinin bir kısmıyla muhasaranın kırılması için bir deniz muharebesine girme riskini göze almaya karar verdi. Başarılı olunduğu takdirde kendisi gemilerle Mısır'a dönerken, Canidius orduyla birlikte karadan ayrılmaya çalışacaktı. Octavian'ın o ana kadar elde etmiş olduğu askeri üstünlükler nedeniyle, Octavian'ın bu planın başından beri galip gelmeyi planlamadığı, bunun yerine imparatorluk devrinde yaşamış olan ve Aktium Muharebesi için en güvenilir kaynak durumunda olan tarihçi Cassius Dio'nun tarif ettiği düşman hatlarını kırma ve geri çekilme muharebesine girip, savaşı daha sonra daha iyi koşullar altında devam ettirmeyi planladığı varsayılmalıdır. Kleopatra'nın savaş esnasında gerçekten de gemileri ile kaçabilmiş olması ve Antonius'un onu peşinden gitmiş olması, aslında birçok 19. yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başında yaşamış olan araştırmacıların Plutarch, Velleius Paterculus ve kısmen Cassius Dio'nun rivayetleri nedeniyle varsaydığı gibi Mısır kraliçesinin bir hiyaneti ya da Antonius'un sevdası uğruna korkakça bir kaçışı değildi, yaşananlar aksine savaş şurasının aldığı kararların birebir uygulanmasıydı. Bunun böyle olduğu özellikle 19./20. yüzyılda yaşamış olan tarihçi Johannes Kromayer birçok araştırmada belgelemiş olup, bu tezi günümüzde genellikle kabul görmektedir.

Askerleri ile müttefiklerinin cesaretlerini kırmamak için, Antonius kaçış için değil de, aslında galibiyet için hazırlanıyormuş izlenimini uyandırmaya çalıştı. Henüz çok sayıda kürekçi kaybettiği ve bundan dolayı tüm filosunu kürek erleri ile donatamadığı için, düşmanın eline geçmesin diye 170 gemi haricindeki tüm gemilerini yaktırdı. Ayrıca Kleopatra'nın da cephe hattının arkasında beklemesi kararlaştırılan 60 gemisini elinde tutmasına izin verildi. Triumvir üyesi Antonius, kara ordusundan 20 bin asker ve 2 bin okçu seçerek gemilerine paylaştırdı. Ayrıca geceleyin gizlice savaş hazinesini de gemiye aldırdı ve normalde deniz savaşlarında kullanılmayan, ek yük nedeniyle gemilerin manevra kabiliyetlerini kısıtlandıran ama muhasaranın kırılmasından sonra Mısır'a gidebilmek için gerekecek olan anay yelkenlerini de yanına aldı. Bu da Antonius'un aslında kaçışı planladığını gösterir. Bu planını örtmek için, yelkenleri galibiyet, elde ettikten sonra düşmanın kaçmasını önleyebilmek için yanına aldığını iddia etti.

Savaş şurasına katılmış olan ve önceki savaşlarda da fırsat bilerek zamanında cepheyi değiştirmiş olan, Antonius'a en yakın komutanlardan Quintus Dellius, bu sefer de taraf değiştirerek Octavian'a Antonius'un savaş stratejisini sızdırdı. Octavian'ın bu istihbaratı alması üzerine aldığı ilk karar, Antonius'un önce savaşmadan kaçmasına izin vererek onun kaçma niyetinde olduğunu herkese karşı ifşa etmek ve sonrasında peşine düşüp sırtından vurmaktı. Agrippa, Antonius'un gemilerinin ana yelkenler fora edildiğinde kendi gemilerinden daha hızlı olacağını ve yakalanmasının mümkün olmayacağını öne sürerek, Octavian'ı bu kararından vazgeçirdi. Bunun yerine doğrudan denizde savaşa girilmesi gerektiğini savundu. Octavian Agrippa'nın bu görüşünü benimsedi.

Savaş hazırlıkları tamamlandıktan sonra ortaya çıkan şiddetli bir fırtına, 4 gün boyunca düşmanların çarpışmasını geciktirdi. Savaş, hava koşullarının düzeldiği 5. günde, MÖ 2 Eylül 31 tarihinde meydana geldi. Antonius'un filosunun sol (güney) kanadına Octavian ve Marcus Lurius ile karşı karşıya gelen Gaius Sosius kumandanlık ederken, Antonius (Lucius Gellius Publicola) ile birlikte sağ (kuzey) kanadının komutanı olarak Agrippa ile karşı karşıyaydı. Ortada Antonius'un tarafında Marcus Octavius ve Marcus Insteius, Octavian tarafında ise Lucius Arruntius kumandanlık ediyordu.

Octavian'ın asker sayısı, Antonius'un iki katından daha fazlaydı, zira hala sekiz lejyondan daha fazla askerle donatılmış, toplam 400 tane gemisi kalmıştı. Birbirlerine düşman olmuş bu iki triumvir üyesinin tercih ettiği gemi türleri oldukça farklıydı: Antonius'un gemileri çok daha büyük ve yüksekti. 10 kadar kürekçi sıraları vardı ve bundan dolayı oldukça hantallardı. Öte yandan bu gemilerin burçlarından Octavian'ın çok daha küçük deniz taşıtları olan liburnalara mancınıklarla kayalar ve topların atılması mümkündü. Öte yandan Octavian’ın küçük gemileri düşmanın devasa gemilerini hızlıca geçebiliyorken, onların küreklerini tahrip ve böylece manevra kabiliyetini yok edebiliyordu. Sığ sularda çarpışılması Antonius için avantaj teşkil ediyordu, zira bu durumda liburnalar manevra üstünlüklerini tam gösteremeyecek ve dolayısıyla mancınıkların isabet etmesi kolaylaşacaktı. Açık ve derin denizde ise tersi söz konusu olacaktı. Çoğunluğu Octavian yanlısı kaynaklardan alınan bu görüşlerden farklı olarak, tarihçi Christoph Schäfer, bazı diğer kaynakların dışında Romalı tarihçi Florus’a da dayanarak Octavian’ın gemilerinin iki ila altı kadar kürekçi sırasına sahip olduğunu ve dolayısıyla Antonius’un gemilerinden çok daha küçük olmadığını öne sürmektedir. Schäfer’e göre, Sezar’ın yerini alan Octavian daha önce Sextus Pompeius’a karşı başarıyla kullandığı nispeten büyük gemilerini bu savaşta da kullanmış, bunlara ek olarak İlirya savaşında (MÖ 35-33) korsanlardan ganimet aldığı daha küçük liburnaları da kullanmıştır.

Antonius’un filosu, kürek gücüyle Aktium boğazından açık denize çıktıktan sonra, Ambrak Körfezinin batı girişine yakın bir yerde yarım daire biçiminde konuşlandırıldı. Gemilerin arasındaki mesafe, düşmanın aralarından geçemeyeceği kadar küçüktü; ayrıca kıyıya da o kadar yakınlardı ki, yanlarından da geçilmesi mümkün değildi. Sıranın ortasının arkasında savaş hazinesini taşıyan Kleopatra’nın 60 gemisi ve Kraliçenin bindiği, kendine ait değerli eşyalar da taşıyan özel eskortlu “Antonias” amiral gemisi bulunuyordu. Plana göre Antonius’un filosu saldırıya geçmeyip, düşmanın saldırmasını bekleyecekti ki, her gün öğle saatlerinde kuzey batıdan esmeye başlayan rüzgârla birlikte top ateşinden yıpranmış olan düşmanın arasından geçerek blokajı kırmayı deneyecekti ve bu rüzgârın gücüyle güneye doğru yelken açacaktı.

Ne var ki Octavianus’un tarafındaki esas komutan durumunda olan Agrippa, saldırıya geçmeyi düşünmüyordu. Filosunu öğleye kadar düşmana yaklaşık bir kilometre mesafede sabit bir yerde bekletiyordu. Sonunda öğle saatlerinde Antonius tarafındaki Sosius’un sabrı tükenince Antonius’tan emir almadığı halde saldırıya geçti. Octavian’ın gemileri önce karşı koymadan açık denize doğru çekiliyordu, sığ denizde çarpışmamak için. Böylece Sosius’un peşlerine düşmesini sağladılar. Bu nedenle savaş formasyonunu bozmamak için Antonius da açık denize doğru kaymak zorunda kaldı. Agrippa, düşmanını yeteri kadar açık denize çektiğine kanaat getirdiğinde, filosunu döndürüp düşmanın etrafını sararak saldırıya geçme emrini verdi. Gemilerinin çokluğu nedeniyle bu taktiğin uygulanması kolay görünüyordu. Bu manevranın karşısında Antonius da formasyonunu yanlara doğru genişletmek zorunda kaldı, ancak çok daha az gemiye sahip olduğu için, kısa süre sonra hareketli liburnalar araları açılan büyük gemilerin arasına girip onlara çarparak dümen ve kürekleri tahrip ederek manevra kabiliyetini yok etmeyi başardı. Ancak Antonius’un gemi burçlarından atılan taş ve oklardan fazla yara almadan veya düşman tarafından ele geçirilmeden, onlara vurduktan sonra hemen kaçmak zorundalardı. Bazen birkaç tane liburna birlikte Antonius’un büyük gemilerine karşı saldırıya geçiyordu. Bu şekilde batırmaları kolay olmadıysa da, liburnaların ciddi hasar alması da pek görülmedi.

Mısır kraliçesinin gemileri bu sırada cephenin arkasında kalarak çarpışmalara katılmadı. Savaşın gidişatı henüz belli değilken, yapılan bir canlandırmaya göre beklendiği gibi savaş sırasıyla Antonius’un sağ kanadı arasında, içinden yelkenleri fora etmiş Kleopatra’nın hızlı gemilerinin sıvışabildiği ve her gün o saatlerde çıkan kuzey batı rüzgârıyla güneye doğru kaçabileceği bir açıklık meydana geldi. Bu hamleyi başarıyla uygulayan Kleopatra hemen Mısır’a doğru yol almaya başladı. Bunun üzerine Antonius çarpışmaların merkezinde bulunan amiral gemisini terk ederek, maiyetinde az sayıda yoldaşıyla birlikte beş sıralı bir kürekliye bindi. Bu şekilde kendisi de çarpışan gemilerin arasından sıvışmayı başardı ve Kleopatra’nın peşine düştü. Kleopatra’nın gemisine yetiştikten sonra onun gemisine binip rivayete göre perişan bir halde üç gün boyunca sevgilisiyle konuşmadığı rivayet edilir. Bu şekilde Antonius kendini, Kleopatra’yı ve savaş hazinesini güvene almak olan esas amacına ulaşmıştı. Ancak gemilerinin yaklaşık dörtte üçü düşmandan kurtulup kaçmayı başaramadı, yine de düşmana sert karşılık verilmişti. Düşmanın kalan gemilerini bir türlü ele geçiremeyen Octavianus bunun üzerine gemilere ateşli oklar ve mancınıklarla atılan köz ve zift kapları attırdı. Aslında gemilerin değerli yüküne göz diktiği için bu hamleyi yapmaktan kaçınmak istemişti. Gemilerine düşen ateşi söndürmeye çalışan Antonius’un askerlerinden birçoğu biçare bir şekilde yanarak ya da dumandan zehirlenerek öldü; diğerleri intihar etti veya denize atladıktan sonra boğuldu. Yaklaşık saat 17 sularında Aktium Muharebesi bu şekilde alevler içinde bitmişti. Antonius’un gemilerinden yaklaşık 30 - 40 tanesi bu şekilde battıktan sonra, geri kalan gemiler teslim oldu. Antonius tarafında en az 5000 asker hayatını kaybetmişti.

Karada konuşlandırılmış askerler ise, savaşa katılmadan seyirci kalmak zorundaydı. Savaşın sonucu belli olunca, Canidius Crassus ordugâhını savaşmadan terk edip 19 lejyonuyla Makedonya yönünde çekildi. Yedi gün sonra düşmanın ordusu yetiştiğinde lejyonlarının başından ayrıldı. Bu şekilde kumandansız kalan ordu, yapılan iki taraf olumlu barış koşulları üzerine anlaştığında, karşı koymadan teslim oldu. Genel anlamda Aktium Muharebesi Antonius ve Kleopatra’nın belirgin yenilgisiyle sonuçlandı.

Sonuçları:
Aktium Muharebesi, Roma iç savaşının sonucunu belirlemişti. Antonius ve Kleopatra İskenderiye’ye çekilmek zorunda kalmıştı. Bir sonraki yılda ise Octavian Korint üzerinden Rakka eyaletine gidip orada Yehuda Kralı Herodes’in desteğini alarak Sina yarımadası üzerinden Mısır’a girdi. Antonius İskenderiye hipodromunda son kez yenildikten sonra MÖ 1 Ağustos 30 tarihinde intihar etti. Kleopatra ise birkaç gün sonra aynı şekilde canına kıydı. Octavian yeni eyaleti Aegyptus’u kendi mülkü olarak elde edip praefectus Aegypti’nin idaresine verdi. MÖ 27 yılından itibaren, Augustus vasfıyla, geriye bakıldığında ilk Roma İmparatoru olarak sayılmasına izin veren bir konuma sahip olmayı başarmıştı. Octavianus ve Antonius tarafından öne çıkarılan tanrılara dayanarak, bu savaş ayrıca Apollon’un Dionysos’a galibiyeti olarak gösterildi, Roma ile Mısır Kraliçesi arasındaki tarihi rekabete bakıldığında ise, İtalya’nın Mısır’a karşı ya da Batı’nın Doğu’ya karşı galibiyeti olarak algılandı. Sonradan yüklenen bu anlamlar, savaşın meydana geldiği 2 Eylül 31 tarihinde henüz bir önem teşkil etmiyordu. İngiliz tarihçi Ronald Syme savaşla ilgili “adi bir aşk macerası“ndan bahsetmektedir. Savaşın Roma İmparatorluğu tarihindeki önemi nedeniyle kahramanlıktan yoksun gidişatı çoğunlukla dile getirilmezdi.

Kaynak:Biyografiler.com