Biyografiler.com : Her yaşam bir iz bırakır. | Türkiye'nin en çok okunan biyografi sitesine hoş geldiniz.
Direktör Ali Bey

Direktör Ali Bey

Doğum Tarihi: ??.??.1846

Ölüm tarihi: 03.Şubat.1899

Direktör Ali Bey kaç yaşında öldü : 53

Burcu:

Meslek: Yazar

Doğum Yeri: İstanbul

Ölüm Yeri: İstanbul

Tanzimat dönemi tiyatro yazarıdır. Türk tiyatrosunun kurulmasında büyük gayret ve çaba harcamıştır.

Direktör Ali Bey, 1844 yılında İstanbul’da kapı Kethüdalarından Yusuf Cemil Efendi'nin oğlu olarak doğmuştur. Asıl adı Mehmed Âlî'dir. Babası Yusuf Cemil Efendi 1863 Eylül'ünde Şam, Halep ve Urfa Sancağı Kapu Kethüdalıği'na atandığı belgelerden anlaşılmaktadır.

Direktör Ali Bey, ilköğrenimini özel hocalardan ders alarak yaptı. Küçük yaşta Fransızca öğrendi. 1859 yılında Vâlide Rüşdiyesi’ni bitirdikten sonra tarih, coğrafya, felsefe, astronomi, kimya, ekonomi, yönetim bilimi, hukuk ve matematik alanında özel ders aldı. Arapça, Farsça ve Fransızca’sını geliştirip erken yaşlarda Fransızca konuşup yazabilecek duruma geldi. Rüşdiyeyi bitirince Mektûbî-i Sadr-ı Âlî Odası’nda mülâzım oldu.

On dört yaşında Babıâli Tercüme Odasına memur olarak girdi ve on sene kadar çalıştı. Sonra Sıhhiye Meclisi Azası, 1873 yılında ise Karantina Başkâtibi oldu.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşından önce Varna'ya mutasarrıf tayin edildi. Savaşın Osmanlı aleyhine dönmesi üzerine, Varna'dan ayrılarak İstanbul'a geldi. Bu süre içinde fevkalâde memuriyetle Berlin Antlaşması’na göre Rusya’ya terkedilen Batum’a yollandı. Bu görevi beş ay sürdü. Dimetoka ve Rodop Balkanları’nda tahkik memuriyeti ve komiser olarak dört ay Podgorica’da görev yaptı. Temmuz 1879’da getirildiği Kosova Adliye müfettişliği vazifesini kabul etmedi. 1882 yılında Komiserlik göreviyle tayin edildiği Sırbistan’da halk ile uyuşamadığı için 10 Ağustos 1882 tarihinde azledilip İstanbul’a döndü.

14 Aralık 1884 tarihinde Düyûn-ı Umûmiyye’de başladığı Vâridât-ı Muhâsebe müfettiş-i umumîliği sırasında Ocak 1885’te gönderildiği Diyarbekir, Siirt ve Harput’tan Bağdat Vilâyeti Devâir-i Islâhât memuriyetini yürüttü.

Irak'tan Hindistan'a giden Direktör Ali Bey, kısa süre sonra 12 Aralık 1888 tarihinde İstanbul'a döndü.

1890-1893 tarihleri arasında Trabzon'da valilik yaptı. İki seneyi geçen Trabzon valiliği sırasında Herakli adlı Samsunlu bir Rum kızı ile büyük bir aşk sonucu evlendi. Kendi yazdığı Hazret-i Yûsuf adlı oyunu şehirde temsil ettirdi. Halk tarafından beğenilen ve “kâtip adamdı” diye anılmasına sebep olan bu edebî faaliyeti idarî makamlarca hoş karşılanmadı, Maarif Nezâreti Teftiş ve Muayene Heyeti’yle başı derde girerek azledildi.

1892 tarihinde Düyun-ı Umumiye'de çalışmaya başladı ve 13 Mart 1895 tarihinde buranın direktörü oldu. Direktör Ali Bey lâkabı ile anılmasına neden olan Düyûnu Umumiye Direktörlüğünde bulundu. Ölünceye kadar aynı görevde kalan Ali Bey, "Direktör" lakabıyla meşhur oldu.

Memuriyetleri sırasında bazı yolsuzlukları ortaya çıkarması, günlük işlemleri ıslah etmesi, eşkıyanın yakalanması faaliyetleri, ayrıca iskân ve imar çalışmalarıyla dikkat çekmiş, askerî ve idarî ehliyetiyle padişahın ve diğer makamların takdirini kazanmıştır.

Direktör Ali Bey, Rum kökenli Osmanlı gazeteci Teodor Kasap'ın yayımladığı “Diyojen” adlı mizah gazetesine yazdığı mizahi yazılarla, tiyatro çalışmaları ile tanındı. Tanzimat Tiyatrosu'nda, halk kaynaklarımızdan yararlanan ilk oyun yazarlarımız arasındadır. Gedikpaşa Tiyatrosu'na çeviri oyunlar hazırlamış, Namık Kemal'le birlikte “Diyojen” adlı mizah gazetesinde yazılar yazmış, birçok eserin sahneye konulmasına büyük emeği geçmiştir.

Diyojen’deki yazılarında, memuriyetinden dolayı genellikle ya imza kullanmamış ya da sadece “Âli” diye imza atmıştır. Yine gazetenin başlığında bulunan ve Diyojen’i bir fıçı içinde, karşısında Büyük İskender’le beraber gösteren karikatürün altında yer alan, “Gölge etme, başka ihsan istemem” mısraını Türkçe’ye o kazandırmıştır.

Teodor Kasap'ın çıkardığı “Diyojen” adlı mizah gazetesinde uzun süre tek başına yazan, zaman zaman da devrin sosyal ve siyasî hayatını karikatürize eden Direktör Âlî Bey, Diyojen kapatıldıktan sonra Çıngıraklı Tatar (5 Nisan 1873) ve Hayal (30 Birinci teşrin 1873) dergilerinde yazmaya devam etti. Aynı zamanda, Gedikpaşa'da kurulmuş bulunan Tiyatro-yı Osmânî'nin müzâheret komitesinde Namık Kemal ve Güllü Agop gibi devrin önde gelen yazar ve tiyatrocularıyla birlikte görev alarak Türk tiyatrosunun gelişmesine de yardımcı oldu.

O yıllarda tiyatro sahnelerine çıkan oyuncuların hemen hepsi gayrimüslim azınlıklar arasından yetiştiğinden, dillerindeki telâffuz bozukluklarının düzeltilerek giderilmesi için fonetik ve diksiyon dersleri vermek suretiyle telâffuz hocalığı da yaptı.

1897 yılında ilk mizahî sözlük olan Lehçetü’l Hakayık’ı yazmıştır. Tiyatrolarında da gülmece unsurlarına yer vererek tiyatrolarını halkın konuştuğu sade dille kaleme almıştır.

Yazdığı tiyatrolarla Türk tiyatrosunun gelişmesine katkılarda bulunmuştur. Gedikpaşa Tiyatrosunda yazdığı ve çevirdiği oyunlar oynanırken, oyuncularla yakından ilgilendi, Güllü Agop'a diksiyon dersleri verdi. Eserleri Güllü Agop ve arkadaşları tarafından Gedikpaşa Tiyatrosunda sahnelenmiştir. Ermeni sanatkârların telaffuzlarını düzeltmek için onlara ders verdi. Direktör Ali Bey’in 1871 yılında yazdığı “Seyahat Jurnali” adlı eseri edebiyatımızdaki ilk günlük örneğidir.

Direktör Âlî Bey'in telif ve tercüme tiyatro eserleri, Tanzimat'tan sonraki yıllarda Şinasi ile başlayan ve Ahmet Vefik Paşa ile gelişen komedi tiyatrosu türündedir. Tiyatro dili bakımından Ahmet Vefik Paşa’nın izindedir. Ondan farklı olarak, özellikle halk konuşmalarına yaklaşmış, günlük konuşmalardan ve Türk dilini renklendiren pek çok klişe ve deyimlerden de faydalanmıştır.

Fransız komedi yazarı Moliere'in Scapin'in Dolapları (Les Fourberies de Scapin) adlı eserinden 1871 yılında “Ayyar Hamza” adı ile bir perdelik komedi Direktör Ali Bey tarafından uyarlanmıştır. Daha önce Dekbazlık adıyla Ahmet Vefik Paşa tarafından da uyarlanan oyundaki Ayyar Hamza tipine, orta oyunundaki Pişekâr’ın bilgiçliği ve lafazanlığının yanı sıra Kavuklu’nun nüktedanlığı da yansır. Oyunun öteki kişilerinde de geleneksel Türk tiyatrosunun tiplerinden izler bulunmaktadır. Direktör Âli Bey, kitabına eklediği ön sözde, Türkiye’de o tarihlerde pek önemsenmeyen noktalama ve yazım kurallarına da değinir; bunların önemini, duygu ve düşüncelerin daha iyi anlatılmasına yardımcı olduğunu belirtir. İlk kez 1871 yılında Güllü Agop’un Osmanlı Tiyatrosunda oynanan Ayyar Hamza, halkın konuştuğu dili yerli sahne edebiyatına mal eden ilk ürünlerden biri olarak önem taşır.

Direktör Ali Bey, 3 Şubat 1899 tarihinde İstanbul’da 53 yaşında ölmüştür. Anadoluhisarı'ndaki Göksu Mezarlığına babasının yanına defnedildi.

Eserlerinden bazıları :
Tiyatro:
1870 - Kokona Yatıyor / Madam Uykuda (Madame est Couche) Eugene Grangee-Victor Bernard’dan (bir perdelik komedi)
1870 - Tosun Ağa (Üç perdelik komedi) (Moliere'den George Dandin le le Mari confondu oyunundan adapte) (1870'te Güllü Agop Tiyatrosu'nda Memiş Ağa adıyla oynandı),
1870 - Hürmüz Bey’in Boşboğazlığı (Carlo Goldoni’den)
1871 - Ayyar Hamza (Les Fourberies de Scapin) (Moliere'den adapte)
1872 - Misafir-i İstiskal (Hoşlanılmayan Misafir) (komedi)
1873 - Geveze Berber (İki perdelik komedi)
1889 - Gavo Minar ve Şürekası (Gavault, Minard et Cie) (Üç perdelik komedi) (Edmond Gondinet’den)
1897 - Letafet (üç perde opera komik)
Saffet Bey
Çıngırak (oyun)

Gezi-Günlük:
1871 - Seyahat Jurnali (İstanbul’dan Hindistan’a kadar olan seyahatinin hatıralarını topladığı gezi notları)

Mizah:
1897 - Lehçet-ül Hakayik (Hakikatlerin Dili) (İlk Türkçe özdeyiş örneklerini içeren mizahî sözlük)

Öykü:
1897 - Seyyareler (hikaye)

Tercüme :
1897 - Evlenmek İster Bir Adam (Paul de Kock’tan Tercüme roman)

Ayyar Hamza Piyesi :
Konu: Muhterem Efendi, oğlu Sena Bey'i iş ortağı Zuhûrî Efendi'nin kızıyla evlendirmek istemektedir. Oysa Sena Bey babasından gizli evlenmiştir ve eşi Zîba Hanım da aslında Zuhûrî Efendi'nin çocuğu olup Muhterem Efendi'nin oğluna almayı düşündüğü kızdır. Sena Bey durumu Zuhûrî Efendi'nin oğlu Nimet Bey'in uşağı olan Hamza'ya açarak yardımcı olmasını ister, uşak da yardım edeceğini söyler. Bu arada Ziba Hanım da eşinin başka birisiyle evlendirilmek istenmesinden dolayı çok üzülmüş ve umutsuzluğa düşmüştür.

Muhterem Efendi, bu evlilik olayını öğrenince çok öfkelenir; ancak Hamza'nın, efendisi Nimet Bey'in bir köle kızla evlenerek daha kötü bir iş yaptığını söylemesi üzerine yumuşar. Bir toplantıda Zuhûrî Efendi, ortağına çocuk terbiyesinden söz edince Muhterem Efendi de dayanamayarak Nimet Bey'in yaptığı kötü işleri anlatır. Oldukça canı sıkılan Zuhûrî Efendi, oğluna çıkışır. Delikanlı da bütün bu olan bitenlerin kaynağı olarak gördüğü Hamza'ya saldırır. Bu sırada Nimet Bey'in eşinin iki saat içinde beş yüz altın gönderilip alınmazsa Mısır'a götürüleceği haberi gelir. Bunun üzerine Nimet Bey tavır değiştirip bu işi çözümlemesi için Hamza'ya yalvarır. Razı olan Hamza, iki ortaktan istenilen miktarda altın temin ederek Nimet Bey'in meselesini çözümler.

Hamza, oğlunu kışkırtarak üzerine salan Zuhuri Efendi'den intikam alma gayretine girer. Oğlunun sevgilisinin kardeşinin kendisini öldürmek istediğini söyleyerek, onu eve götürmek üzere bir çuvalın içine sokar. Yolda çeşitli hilelerle Zuhuri Efendi'ye dayak atar ve sonunda yakalanır; ama yine de kaçmayı başarır. Bu sırada oyunun akışını değiştiren tesadüfler ortaya çıkar: Zuhûrî Efendi'nin Sena Bey ile evlenecek olan kızının Ziba Hanım olduğu; Nimet Bey'in evlendiği Eda Hanım'ın, Muhterem Efendi'nin dört yaşında kaçırılan kızı olduğu meydana çıkar. Böylelikle işler yoluna girer. Bir tek Hamza'nın kendisini efendisine bağışlatması kalmıştır ki, o da olayların sonunda kendisini ölüyormuş gibi göstererek acındırıp efendisine bağışlatır.

Kaynak:Biyografiler.com