Türkiye’nin en Büyük Biyografi ve Otobiyografi Sitesi

İstanbul Üniversitesi


İstanbul Üniversitesi (Darülfünun)

Tarihçe


Bizans ve Osmanlı Devleti geleneklerinin birlikte incelenebileceği görüşünde olan Alman hukuk tarihçisi Richard Honig, İstanbul Üniversitesi tarihinin 1 Mart 1321'e kadar uzandığını ifade etmektedir. Bugünkü Merkez Bina'nın bulunduğu tepede kurulan, Roma üniversiteleriyle eşdeğer olan, tıp, hukuk, felsefe ve edebiyat fakültelerinden oluşan bu üniversite, aslında İstanbul'da üniversite eğitiminin başlangıcı sayılmaktadır.


Türk araştırmacılar ise İstanbul Üniversitesi'nin köklerini 1453'e götürmektedir. Gerçekten, fetihin ertesi günü 30 Mayıs 1453'te Ayasofya ve Zeyrek'te yapılan bilimsel toplantılar, Türk-Osmanlı bilim yaşamının ilk günü ve takiben bir külliyenin kurulmasının başlangıcı kabul edilmektedir. Nitekim, Sıddık Sami Onar, "Türklerin İstanbul'da bir üniversite bulamadıklarına ve kendi uygarlıklarını yerleştirdikleri bu kentte kendi tarzlarında kurdukları" üniversite eğitimine dikkatleri çekmektedir. Yine, Cemil Bilsel, tıp, hukuk, fen ve edebiyat fakültelerinin ve İstanbul Üniversitesi'nin ilk başlangıç noktasının 1470 yılında kurulan Fatih Külliyesi olduğunu vurgulamaktadır. Bu arada, Sovyet tıp bilgini Danişefski, Dünya’nın en eski tıp fakültesinin İstanbul'da olduğunu belirtmektedir.


Yükselme ve genişleme dönemlerinde kurulan Beyazıt, Yavuz ve Kanuni Süleyman Medreseleri dönemlerinin hukuk, edebiyat, ilahiyat ve tabii bilimler okutulan birer görkemli üniversiteleri sayılırlarken; duraklama ve gerileme dönemlerinde, gözlem ve deneyi reddeden, akılcı ve bilimsel özellik ve güçlerini yitirmiş, imparatorluğun kaderini paylaşarak benzer süreci yaşamışlardır.


Islahat ve Tanzimat'ın batılılaşma hareketi eğitim kurumlarına da yansımış, bilgisizlik her alanda yenilmişliğin sebebi olarak ortaya konmuş ve "ilerleme ancak ilim ile gerçekleşebilir” ilkesiyle 23 Temmuz 1846'da Darülfünun kurulması fermanı "laik yüksekokulların başlangıcı" olarak kabul edilmektedir.


Cemil Bilsel, I. Darülfünun'da 31 ilkkânun (Aralık) 1863 günü verilen ilk deneysel fizik dersini İstanbul Üniversitesi’nin yeniden kurulması olarak değerlendirmektedir.


Ne yazık ki, öğrencinin devamsızlığı ve ilgisizliği nedeniyle ilk denemelerden sonuç alınamamıştır.


20 Şubat 1870'de, bu kez "Darülfünun-u Osmani" adıyla modern ilim anlayışına ve düzeyine ulaşmak beklentisi içinde üniversite ikinci kez açılmıştır. Ancak, öğretim kadrosunun ve kitap yetersizliğinin yanı sıra verilen bir konferanstan duyulan hoşnutsuzluk, 1872'de bu girişimin sonu olmuştur. Cemil Bilsel'in araştırmalarına göre kapanış sebebi "bilgisizlik ve taassuptur; batılılaşma hareketine tahammülsüzlüktür."


Üçüncü evre, 1874'de Galatasaray binasında edebiyat, hukuk ve fen bölümlerinden oluşan Darülfünun-u Sultani'nin açılmasıyla başlamıştır. Derslerin Türkçe ve Fransızca okutulduğu bu kurum hakkında 1881'den sonra resmi kayıtlarda hiçbir belge ve bilgiye rastlanmamaktadır. Ancak, üç dönem mezun verdikten sonra 20 yıl süreyle ortadan kalktığı bilinmektedir.


Abdülhamit II'in tahta çıkışının 25. yılında, 1 Eylül 1900'de din, matematik ve edebiyat bölümlerinden oluşan IV. Darülfünun, Darülfünun-u Şahane (İmparatorluk Üniversitesi) adıyla açılmıştır. Ancak, hiçbir konuda özerkliği olmayan, istibdat yönetiminin sıkı denetimi altında oluşturulmuş, bilimsellikten uzak bir eğitim kurumu olarak tanımlanmaktadır.


Darülfünun Arapça dar ve fünun sözcüklerinden türetilmiş, "üniversite" anlamında kullanılan bir sözcüktür.

Aynı zamanda 1900 yılında Avrupa üniversiteleri tarzında kurulan Darülfünun-ı Şahane veya İstanbul Darülfünununu ifade eder. Bu kurum 1933 reformuyla İstanbul Üniversitesi'ne dönüştürülmüştür.

Fen ilimleri evi, üniversite. Osmanlı Devleti’nde medrese dışında bir darülfünûn açılması fikri, ilk defa I Abdülmecit Han zamanında 1845’de Geçici eğitim meclisi (Meclis-i muvakkat-ı maârif) tarafından tanzim edilen eğitim programında yer aldı.

Böyle müessesenin çalışmaya başlaması için; bina, öğrenci, öğretmen ve kitap gibi dört ana unsurun sağlanması gerekliydi.

Bina için tanınmış İtalyan mîmâr Gaspare Fossati getirilip projeler yaptırıldı. 1846 yılı Ekim ayında Ayasofya Câmii yakınındaki bir arsada temel atıldı. Darülfünûn öğretimini tâkib edebilecek seviyede öğrenci yetiştirmek maksâdıyle lise seviyesinde dârülmaârif adıyla bir okul kuruldu (1849). Bundan başka darülfünûna öğretim üyesi yetiştirmek maksadıyla Avrupa’ya öğrenciler gönderildi. Okutulacak derslerin kitaplarının seçimi, tercüme ve te’lif suretiyle hazırlanması için de Encümen-i dâniş kuruldu.

Bu hazırlıklar sürdürülürken, memleketin tanınmış bilim adamları tarafından umûma açık konferans şeklinde serbest hâlde öğretime başlanmasına karar verildi. 12 Ocak 1863’de Derviş Paşa’nın verdiği fizik dersiyle başlayan serî konferanslar, Hekimbaşı Salih Efendi’nin biyoloji, Ahmed Vefik Efendi’nin târih ve muhtelif hocaların coğrafya, astronomi ve deneysel fizik dersleriyle devam etti. 1864’den sonra Dîvânyolu’nda kiralanan bir konakta devam eden bu çalışmalar, 1865’de Avrupa’dan getirilmiş teknik edevat, laboratuvar gereçleri ve kütüphâneyle beraber konağın yanıp kül olmasıyla sona erdi.

Bu yangından sonra bir süre duran çalışmalar, 1 Eylül 1869’da yayınlanan Maârif-i umûmiye nizâmnâmesiyle tekrar başladı. Bu nizâmnâmenin yüksek okullara ayrılmış bölümünde belirtildiğine göre, Dârülfünûn-i Osmânî adıyla kurulacak üniversite, Hikmet-i edebiyat, İlm-i hukuk ve Ulûm-i tabiiyye ve riyâziyye adlarıyla üç fakülteden meydana gelecekti. Üniversitenin başında nâzır ünvânlı bir emîn bulunacaktı. Yine bu bölümde, kurulacak üniversitenin, muhtariyete (özerkliğe) sâhib olduğu belirtilmiş, darülfünûn kuruluşuna ve organlarına, programlarının ana çizgilerine, öğretim üye ve yardımcılarının hak ve görevleriyle tâyin ve terfî şartlarına, öğrencilerin kayıt işlerinden başlayarak devamın sıkı kontrolü dâhil olmak üzere doktora imtihanlarına kadar bütün esasları düşünülmüş ve tesbit edilmiştir.

Sultan II Mahmut türbesi yanında yaptırılan binada öğretime başlayan okulun müdürlüğüne, Avrupa’ya evvelce darülfünûn hocası olarak yetiştirilmek üzere gönderilmiş ve tahsilini tamamlayıp dönmüş bulunan Yanyalı Hoca Tahsin Efendi tâyin edildi. Okul, 20 Şubat 1870’de büyük bir törenle açılarak derslere başlandı. Fakat daha okulun açılışında, hocalardan Cemaleddin Efganî’nin sapık fikirlerini yaymaya çalışması, nizâmnâmedeki bir çok hükümlerin tatbikatının istenilen şekilde uygulamaya konulamaması sebebiyle 1871 ortalarında kapatıldı.

1874’de Galatasaray mekteb-i sultanîsi içinde, bu okulun adetâ bir üst okulu şeklinde Dârül-fünün-i sultanî adıyla üçüncü darülfünûn açıldı. Hukuk, Mühendislik ve Edebiyat fakültelerinden meydana gelen bu okulun müdürlüğüne de Sava Paşa getirildi. Bu okula sâdece Galatasaray mekteb-i sultanîsinden mezun olanlar alınabilecek, bu seviyede eğitim için henüz yeterince Türkçe eser hazırlanmamış olduğundan, bir kısım dersler Fransızca olacak ve Fransa’dan getirilecek profesörlerle öğretim kadrosu tamamlanacaktı. Fakat bu okul da uzun süre öğrenime devam edemedi ve 1882’de kapandı.

Bugünkü İstanbul Üniversitesi’nin çekirdeğini meydana getiren Dârülfünûn-i şâhâne, dördüncü darülfünûn olarak 15 Ağustos 1900’de Abdülhamît II Han zamanında kuruldu. Ulûm-i âliye-i dîniye, Ulûm-i riyaziye ve tabîiyye ve Edebiyat fakültelerinden meydana gelecekti.

15 Ağustos 1900’de çıkarılan yirmi yedi maddelik darülfünûn nizâmnâmesine göre; dârülfünûn-ı şahanenin, Ulûm-i âliye-i dîniye (ilahiyat) fakültesinin her sınıfına en fazla otuz kişi alınabilecek ve öğretim süresi dört yıl olacaktı. Ulûm-i riyaziye ve tabîiyye (matematik ve fen bilimleri) fakültesi ile Edebiyat fakültelerinin sınıflarına ise yirmi beşer kişi alınabilecek ve öğretim süreleri üç yıl olacaktı. Bunlara ek olarak yine darülfünûn idaresine bağlı olarak Türkçe, Arapça ve Farsça’dan başka, Fransız, İngiliz, Alman ve Rus dillerinin okutulacağı filolojiler kurulacaktı.

Öğrenci sayısı sınırlandırılan ve paralı olan bu okula girebilmek için, bir orta öğretim kurumunu bitirmek veya bu düzeyde bilgi sahibi olduğunu isbatlamak gerekiyordu.

O târihlerde ayrı bir bina ve idare kurulmasına lüzum görülmediğinden, Cağaloğlu’ndaki Mekteb-i mülkiyenin bir bölümü bu okul için ayrıldı ve iki okul ortak müdürlükle yönetildi. 1909’da Vezneciler’deki (Zeynep Kamil) Zeynep Hanım Konağı’na taşınarak kendi binasına sâhib oldu. Öğrenci sayısındaki kısıtlamalar kaldırılıp, ücretsiz hâle getirildi. Okulun ismi Dârülfünûn-i Osmânî olarak değiştirilip, programlarında bâzı değişiklikler yapıldı. Okul idaresi, Mülkiye mektebinden ayrıldı.

Emrullah Efendi’nin maârif nâzırlığı zamanında çıkarılan 21 Nisan 1912 tarihli nizâmnâmeyle yeni düzenlemelere gidildi. Büyük kütüphâneler, laboratuvarlar kurulmaya başlandı. Sınıf usûlü terk edilerek, yerine sömestr usûlü getirildi. (Zeynep Kamil) Zeyneb Hanım Konağı’nın yeterli olmamaya başlaması üzerine, Yerebatan’da kimya, Feyzullah Efendi Konağı’nda jeoloji, İbrâhim Paşa Konağı’nda doğu dilleri ve Safvet Paşa Konağı’nda coğrafya enstitüleri tesis edildi:

I. Dünyâ Savaşı esnasında Almanya ve Avusturya-Macaristan’dan Edebiyat, Fen ve Hukuk fakülteleri için davet edilen profesörler ile öğretim kadrosu güçlendirildi. Savaştan sonra yeni bir yönetmelik hazırlandı. Buna göre darülfünûnu, her yıl seçilen bir emînin (rektör) başkanlığı altında fakülte temsilcilerinden meydana gelen bir dîvân (senato) idare edecekti. 1923 yılında ilk emin İsmail Hakkı Bey (İsmail Hakkı Baltacıoğlu) oldu.

1924 yılında tüzel bir kişilik verilen Darülfünun, 1933 Temmuz ayında çıkarılan 2252 sayılı yasa ile kapatıldı. Yerine İstanbul'da Maarif Vekâletine bağlı yeni bir üniversite kurulması öngörüldü. 1 Ağustos 1933'te yeni bir kadro ve yapı ile İstanbul Üniversitesi açıldı.