Biyografiler.com : Her yaşam bir iz bırakır. | Türkiye'nin en çok okunan biyografi sitesine hoş geldiniz.
Cemaleddin Efganî

Cemaleddin Efganî

Doğum Tarihi: ??.Kasım.1838

Ölüm tarihi: 09.Mart.1897

Cemaleddin Efganî kaç yaşında öldü : 59

Burcu: Akrep

Meslek: Politikacı, Gazeteci

Doğum Yeri: Esadabad, Afganistan

Ölüm Yeri: İstanbul

Cemaleddin Efganî, 19. yüzyıl fikir ve siyaset insanlarından biri olan Müslüman aktivist ve düşünürdür. İslami modernizmin kurucularından ve ümmet birliğinin savunucularındandır.

Cemaleddin Efganî, Kasım 1838 yılında Afganistan’ın Kabil şehrine yakın Esadâbâd kasabasında doğmuştur. Onun Hemedan’da doğan İranlı bir şiî olduğunu söyleyenler de vardır. Tam adı Seyyid Cemaleddin Muhammed bin Safder el-Efganî el-Hüseynî’dir. İlk tahsilini memleketinde yaptı. On sekiz yaşına kadar Kâbil'de kalarak babasından eğitim aldı. Tahsîl için Hindistan’a gitti. Daha sonra Cemaleddin Efgani hac sebebiyle gerçekleştirdiği yolculukta çok sayıda ülkeye de uğradı ve farklı kesimlerden insanlarla tanıştı. 1857'de Mekke'ye ulaşarak hac ibadetini yerine getirdi. Hac seyahatinden sonra Afganistan'a dönen Efgani, Dost Muhammed Han'ın iktidarında devlet hizmetine girdi. Dost Muhammed Han’ın 1863 yılında ölmesi üzerine ortaya çıkan iktidar mücadelesinden sonra Cemaleddin Efgani önemli bir göreve getirildi

Tahsîle gittiği Hindistan’da, din düşmanlarının etkisinde kalarak, Ehl-i sünnet yolundan ayrılan ve ilmi az olduğu hâlde hayâtı boyunca, kendini ilim ve din adamı gösteren Cemaleddin Efganî, İslâmiyet’in aslının bozulmuş olduğunu ve reform yapmak gerektiğini iddia etti ve asırlardır yetişmiş ve İslâmiyet’in yayılmasına çalışmış olan Ehl-i sünnet âlimlerinin çalışmalarını reddetti.

Bilhassa lisanlara karşı kabiliyetli olan Cemâleddîn; Farsça, Arapça, Fransızca öğrendi. Milliyeti kesin olmayan, Cemaleddin Efganî’nin; Türk, Afganlı, İranlı ve Hindli olduğu hakkında çeşitli rivayetler vardır. Türklerle konuşurken Türk’üm, Afganlılarla konuşurken Afganlıyım diyen Cemaleddin Efganî, İslâm âleminde on dokuzuncu yüzyılın sonlarında ortaya çıkan dinde reform hareketlerinin önderliğini yaptı.

1857’de hac bahanesiyle Hicaz’a gidip reform fikirlerini anlatma fırsatı buldu. Hicaz’dan Kabil’e dönüp, Dost Muhammed Hân zamanında hükümet ricali arasında bulundu.

Tanzîmât dönemi Osmanlı sadrâzamlarından Alî Paşa tarafından 1868 yılında İstanbul’a davet edilerek, Meclis-i meârif âzâlığı vazifesi verildi. Osmanlı Dârülfünûn’un açılışında bir konuşma yaptı. Bu konuşmada mealen peygamberliğin san’atlardan bir san’at olduğunu, İslâmiyet’in ilmî ilerlemelere mâni olduğunu iddia etti. Cemâleddîn-i Efgânî’nîn bu konuşması, Osmanlı âlimlerince şiddetle tenkîd edildi. Din ve devlet aleyhinde başka konuşmaları da bulunan Cemâleddîn-i Efgânî’nin fesatçılığı ortaya çıkınca, İstanbul’dan kovuldu.

Hindistan’a, oradan da 1871 yılında Mısır’a geçti. Kahire'de büyük bir ilgiyle karşılaşınca Mısır'da kalmaya karar verdi.

Mısır'daki ikameti boyunca dersleri Ezher'den ziyade kendi evinde veriyor ve Posta Kahvehanesi'nde sohbetler yapıyordu. Efgani'nin dersleri başlangıçta ilmi konudaydı ancak zamanla buna siyaset de dahil oldu. Kötü idaresiyle devleti borçlandırdığı ve bu nedenle ülkenin bağımsızlığını tehlikeye attığı gibi gerekçelerle Hidiv İsmail Paşa'nın muhalifi oldu.

Mason localarının faaliyetleri ve etkileri hakkında bilgi edinen Efgani, kendi amaçları doğrultusunda İskoç mason locasına girdiyse de bu locanın siyasete karışmak istememesi nedeniyle çıkan tartışma neticesinde locadan ihraç edildi.

Mısır da din ve siyâsette ıslâhı kalkınma (dinde reform) fikirlerini yaymaya çalıştı, ilk zamanlar pek dikkati çekmedi. Fakat bu sırada doğu kültürü ile batı kültürü arasında bocalayan Muhammed Abduh’u, kısa zamanda fikirlerinin etkisi altına alıp, hayâtı üzerinde büyük rol oynadı. Muhammed Abduh’dan başka bir kısım kimseler de onun reformcu fikirlerinden etkilendiler. Talebelerinden olan Edîb İshak tarafından çıkartılan Mısır gazetesinde; Mazhar bin Vazzâh, Es-Seyyid Hüseynî veya Es-Seyyid imzalarıyla yazılar yazarak fikirlerinin yayılmasına çalıştı.

1872-1879 seneleri arasında Mısır’da kalan Cemaleddin Efganî’nin fikirleri, Mısır’daki Ehl-i sünnet âlimleri tarafından çürütüldü. Fitneci fikirleri sebebiyle Mısır hükümeti tarafından 1879'da sürgün edilince, önce Hindistan’daki Haydarâbâd’a oradan da Paris’e gitti.

Paris’te bulunduğu sırada talebesi Muhammed Abduh’la baş başa vererek, bütün müslümanları reformcu fikirler etrafında toplamak gayesiyle Urvet-ül-vüskâ adlı bir cemiyet kurup, aynı adlı gazeteyi çıkardı. Bu gazete sekiz ay kadar çıktıktan sonra yayınını durdurdu. Urvet-ül-vüskâ adlı gazetesinde ve verdiği konferanslarda İslâmiyet ve müslümanlar hakkında küçültücü yazılar yazıp çeşitli sözler sarfetti.

Bu başarısızlıktan sonra, açıkça yürütemeyeceği propagandayı, gizlice konferanslar yoluyla yapmaya başladı. Fikirlerini anlatmak için birçok seyahatlerde bulundu, Bir müddet Rusya’nın Petersburg, sonraları Almanya’nın Münih şehrine gitti. Orada İran şahı Nâsırüddîn ile karşılaştı. Şâh’ın daveti üzerine İran’a giden Cemâleddîn-i Efgânî’ye, İran dar gelmeye başladı. Bir ara kendi hâline köşeye çekilip yedi ay kadar insanlardan uzak kaldı. Şâh ile arası açıldı. İran şahının halka karşı uyguladığı bâzı sevimsiz hareketleri fırsat bilerek, İran’da şiddetini artıran bâbîlik veya bahâîlik hareketlerinin içinde bulundu.

Şâh’ın aleyhinde hareket ederek isyâncı ve sûikastcıların öncüsü ve teşvikçisi oldu. Bu sırada Ruslar tarafından satın alınarak, anavatanı olan Afganistan aleyhinde casusluk yaptı. İran’dan da kaçarak Avrupa’ya gitti.

Daha sonra Londra’ya giderek fikirlerini yaydı ve Osmanlı pâdişâhı sultan Abdülhamit II aleyhinde faaliyetlerde bulundu. Cemaleddin Efganî’nin İslâmiyet’e verdiği zararları gören sultan Abdülhamit II, yaptığı zararları ortadan kaldırmak ve tesirsiz hâle getirmek için kendisini İstanbul’a çağırdı. Sultan, İstanbul’a gelen Cemâleddîn-i Efgânî’yi huzuruna çağırarak, fitneye sebeb olan söz ve hareketlerden kaçınmasını emretti. Fakat yine boş durmadı.

Türklerin göçebe olduklarını; maddî güçten başka bir şeye mâlik bulunmadıklarını ve fethettikleri yerlere de medeniyet götüremediklerini iddia ederdi. Türklerin, İslâm’ı basit bir kulluk hissi ile kabul ettiklerini; ama Kuran’ın manasını anlamaktan uzak kaldıklarını söylerdi.

Cemaleddin Efganî, İstanbul’da bulunduğu sırada bir çok yıkıcı faaliyetler yapmak istediyse de engellendi. Bir ara Mısır hidivi Abbâs Hilmi Paşa’yla münâsebette bulunduğu anlaşılınca, sultan Abdülhamit II onu sert bir şekilde azarlayarak; “Abbâs Hilmi Paşa adına bir devlet mi kurdurmak istiyorsunuz?” dedi. Dışarıda daha çok zararlı olacağını farkeden Abdülhamit II, Cemâleddîn-i Efgânî’nin İstanbul’dan çıkışını yasakladı, ölünceye kadar gözaltında tuttu.

Cemaleddin Efganî, 9 Mart 1897 tarihinde İstanbul’da 59 yaşında ölmüştür. Maçka’ya defnedildi ve kabri bir Amerikalı tarafından yaptırıldı. 1944 yılında, kemikleri, memleketi olan Kabil’e nakledildi.

Kaynak:Biyografiler.com