Aylin Nazlıaka CHP’den ihraç edildi!
2016-03-04
Aylin Nazlıaka CHP’den 4 Mart 2016 tarihinde ihraç edildi!
Nazlıaka, bir milletvekilinin makam odasındaki Atatürk portresini indirdiği iddialarını parti ve kamuoyu gündemine taşıdıktan sonra disiplin kuruluna sevk edilmişti.
CHP Yüksek Disiplin Kurulu, "bir milletvekilinin odasındaki Atatürk resmini indirdiği" iddiasıyla ilgili Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın 4 Mart 2016 tarihinde CHP'den oy çokluğuyla kesin ihracına karar verildi. CHP'den yapılan açıklamada, Nazlıaka'nın iddiaları iftira olarak değerlendirildi.
Bu durumda CHP'nin Meclis'teki milletvekili sayısı 134'ten 133'e düştü. Nazlıaka 26. dönemin ilk bağımsız milletvekili olurken ihraç kararına itiraz edebileceği belirtildi.
CHP Parti Meclisi (PM), partili bir milletvekilinin Meclis'teki odasından Atatürk fotoğrafını indirdiğini iddia eden Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, ‘tedbirli olarak kesin ihraç istemiyle’ disipline sevk etmişti.
Nazlıaka, CHP Genel Merkezi'nde, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan başkanlığında toplanan YDK'da, sözlü savunmasını 3 Mart 2016 tarihinde yaptı. Yaklaşık 2 saat 30 dakika süren savunmasının ardından Nazlıaka, parti genel merkezinden ayrılırken, gazetecilere yaptığı açıklamada, "Sözlü savunmamı yaptım, bugün kararı açıklayacaklar. Ben adaletli ve hakkaniyetli bir karar çıkmasını umuyorum. Hep birlikte bekleyip, göreceğiz" diye konuşmuştu.
Daha önce Şubat ayında bu konu ile alakalı olarak Aylin Nazlıaka'nın yaptığı yazılı açıklama aynen şöyle:
" CHP Parti yönetimi beni en ağır cezayla, parti üyeliğinden kesin çıkarma kararıyla Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk etmiş bulunuyor. Bugüne dek konuyla ilgili birçok spekülasyon yapıldığı için süreci kamuoyuna kısaca özetlemek istiyorum:
1- İki ay kadar önce Meclis’te üç milletvekiliyle özel bir sohbet sırasında, teorik bir tartışmanın örneği olarak bir milletvekili arkadaşımın odasından Atatürk resmini kaldırdığını söyledim. Üç dakika süren bu konuşma esnasında bu kişinin bunu Atatürk düşmanlığıyla yaptığını asla ifade etmedim. İma bile etmedim. Bilakis; konu abartılarak basına taşındıktan sonra, her fırsatta kendisine böyle bir şey atfedilemeyeceğini söyledim.
2- Özel bir sohbet sırasında ifade edilen ve aile içinde kalması gereken bu konuşma, maalesef oradaki bir milletvekilimiz tarafından etik dışı bir biçimde basına taşınmıştır. Üstelik basına öyle bir biçimde yansıtılmıştır ki, “partimizde Atatürk karşıtı bir milletvekili olduğu” algısı oluşturulmak için kullanılmış ve bu algı her geçen gün büyütülüp derinleştirilmiştir.
3- Önce yazılı ve görsel medyada konu çarpıtılarak bu kişinin ben olduğum iddia edilmiş ve bu iddia sosyal medyadan hızla yaygınlaştırılmıştır. Böyle bir konuyla tartışılmayı hakaret saysam da, mecburen kendimi savunmak ve siyasi duruşumla hiçbir biçimde bağdaşmayacak bu saçma iddianın doğru olmadığını kanıtlamak zorunda kaldım.
4- 14 Aralık 2015 tarihinde basına çıkan ilk haberden 5 gün sonra; yani 19 Aralık 2015’de, saat 15:00’de Genel Başkanımızı ziyaret ettim. Çıkan haberleri, benim bu konuda basına yolladığım yanıtları aktardım. Kendisi bana olay doğru mu diye sordu? “Evet, bir arkadaşımız duvardan Atatürk resmini kaldırmıştı ama basındaki gibi büyütülecek bir şey değil” dedim. İsim sordu; ben de bu kişinin adını vermek zorunda kaldım. Necati Yılmaz olduğunu söyledim.
5- Resmi benim indirmediğim anlaşılınca linç edilecek milletvekili arayışı devam etti. Oysaki resim indirme olayı doğru, ancak “partimizde kulağından tutulup dışarıya atılacak olan bir milletvekili olduğu” algısı yanlıştı. Benim tek başıma bu algıyı değiştirebilmem mümkün değildi.
6- Necati Yılmaz’ın odasındaki süreç ise şöyle gelişti. Bugüne kadar odasına iki kez gittim. Birinde il başkanımızın eşini götürdüm ve sonra oradan ayrıldım. İkinci gidişimde ise yalnızdım. Oturdum, biraz sohbet ettik. Odasında sigara içildiği için camı açmak için ayağa kalktım. O sırada duvara baktım. Meclis’teki odalarımızda Atatürk’ün, parti amblemimizin ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun resimleri bulunmaktadır. Duvarda bu üç resimden Atatürk resminin olmadığını gördüm. Kendisine o resmi niye kaldırdığını sordum. Dışarı astığını söyledi. Bunu garipsedim. İçimden dışarı asmak için bir başka Atatürk resmi bulamaz mıydı diye geçirdim. Bunu da ona belli ettim. Bu olay tek başına sorun olacak bir şey değildi. Anlık bir refleks Meclis’te maksadını aşan bir konuşmaya dönüşmüştü. Necati Yılmaz benim aynı çatı altında ve hatta aynı ilde yıllarca beraber siyaset yaptığım ve bazı konularda ideolojik ayrışmalarımız olsa da takdir ettiğim bir arkadaşımdır.
7- Tüm bu süreçlerde maalesef Genel Merkez ve konunun asıl muhatabı sessizliğini korudu. Ben partimden, “Konu vekillerimiz arasında geçen özel bir konuşmadır. Bir milletvekilimiz kişisel bir tanıklığını arkadaşlarıyla paylaşmıştır. Olayın doğruluğu ya da bir yanlış anlaşılma olup olmadığı partimizin kendi organlarında tartışılacaktır. Burada etik dışı olan nokta, parti içinde netleştirilmeyen bir konunun basın aracılığıyla kamuoyu önünde tartışmaya açılmasıdır ve partimiz bu konuyu da soruşturacaktır. Her koşulda, hiçbir milletvekilimizin Atatürk’e değil düşmanlık, saygısızlık yapma girişimi dahi olamaz” yönünde bir açıklama beklerdim. Ne yazık ki, parti yönetimimiz zamanında böyle bir açıklama yapmamıştır. Yaklaşık iki ay boyunca sessiz kalmış; olayların büyümesini, ben ve birçok milletvekilimizin çeşitli çevrelerce suçlanmasını, partimizi yıpratan yalan yanlış demeçler verilmesini sadece izlemiştir.
8- Basın sürekli bu konuda haber yapıyordu. Bunun Genel Başkanımızı ve partiyi yıpratma amaçlı olduğunu düşünüyordum. Basında sürekli yeni isimler tartıştırılıp yıpratılıyordu. O isimler de çıkıp tek tek o kişi ben değilim diye herkesi ikna etmek zorunda kalıyordu. Ben “o indirmedi” desem “o zaman kim” diyeceklerdi. Bu süreçte de sessizliğimi korudum ve Genel Merkez’den bir açıklama bekledim. Çünkü bu kriz ancak kurumsal bir çabayla aşılırdı. Genel Başkan’ı 19 Aralık’ta bilgilendirdiğim için, kendisinden bir yönlendirme gelinceye kadar basına bir demeç vermeyerek yeni bir tartışma hattı açmamaya özen gösterdim.
9- Gelinen noktada bulunan sözüm ona tek çıkış yolu da; bir komisyon kurarak, kötü yönetilen sürecin hasarını sadece benim üzerime yıkmaya çalışmak olmuştur. Komisyonun raporunda ne olayı basına servis edip, verdiği demeçlerle yanlış algı oluşturup bu algıyı köpürtenlere dönük bir sorgulama vardır; ne de Necati Yılmaz ile bir görüşme yapılmıştır.
10- 29 Ocak 2016’da Sayın Kılıçdaroğlu’nun özel kalemi beni aradı. Ben o akşam Plan Bütçe Komisyonunun Spor Bakanı ile olan görüşmesindeydim. Genel Başkan sizinle görüşmek istiyor dedi. Ben de “Kendisi niye bunca zaman bekledi, o komisyonu kurmadan önce benimle görüşmeliydi” diyerek Meclis’teki çalışmamı sürdürdüm. Aynı konuşmayı daha sonra beni iki kez arayan Özgür Özel’e de yaptım.
11- Asla Necati Yılmaz ile yüzleştirilmek için aranmadım. Parti Meclis’i toplantısından erken çıkmam ise hataydı. Ancak dört saat boyunca hak etmediğim derecede sözlere maruz kaldığım, bazı PM üyelerinin de düşmanca diliyle karşılaştığım o baskı ortamına daha fazla dayanamadım; bazı yerlerde yazıldığı gibi “ağlayarak” değil, mikrofonsuz bir konuşma yapıp isyan ederek oradan ayrıldım. Keşke ayrılmasaydım.
12- Konuyla ilgili bine yakın haber çıkmasına rağmen Sayın Kılıçdaroğlu neden 50 gün bekledi? Son dönemdeki demeçlerinde “Atatürk resmini indiren bir kişi bizim yol arkadaşımız olamaz” diyor. İlk günden beri bu duyarlılıkta idiyse neden ilk gün Necati Yılmaz’ı çağırıp “Niçin indirdin?” diye sormadı. Bunu öğrenmek için bir komisyona gerek var mıydı?
13- Görünen odur ki, daha Komisyon kurulduğunda krize benim kurban edilmem kararı verilmişti. MYK’da komisyon raporu tartışılmadan “üç dakika içinde” oylanıp PM’ye sevk edilmişti. MYK’nın “oy birliği” ile karar alması zaten PM’ye bir mesaj veriyordu. Yine de PM’de beni savunan duyarlı arkadaşlarıma ve bana oy verenlere teşekkür ediyorum.