Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan konuştu
2016-03-01
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan konuştu
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan 1 Mart 2016 tarihinde 'AYM'ye Bireysel Başvuru Sisteminin Desteklenmesi Konferansı'nda konuştu. Arslan konuşmasında, '2015 yılında hak ihlalleri kararları artmıştır' dedi. Konuşmasında, son günlerde aldıkları karardan dolayı eleştiri getirenlere de sert cevap verdi.
Arslan, konuşmasının hemen başında bu toplantının çok daha önceden planlandığını belirterek, "Zamanlama manidar değil" dedi.
-"Bu konferansın konusunun da zamanının da özel bir anlamı yok. Konu da zaman da manidar değil. Mahkememizi talimatla karar veriyor gibi gösteren haber ve kurumları kınıyorum. Öngörüler de karalama yoluyla yapılan haberler de kararlığımızı değiştirmez. Kararlarımız herkesi bağlar."
Arslan'ın bu sözleri salondakiler tarafından alkışlandı.
Zühtü Arslan, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere iktidar cenahından AYM'nin Erdem Gül ve Can Dündar ile ilgili kararına eleştiri getirenlere sert cevap verdi.
Zühtü Arslan'ın konuşmasından satırbaşları:
Salona girmeden önce yüksek yargımızın başkanlarıyla birlikte futbol üzerine kısa bir sohbet yaptık. Kendileri dedi ki konferansın konusunu da futbol olarak değiştirelim. Ben de şu cevabı verdim: 'futbol üzerine bir konferansa bizim için bireysel başvuru üzerine olan bir konferanstan daha cazip olabilir.'
Şaka bir yana bireysel başvuru futboldan daha cazip ve eğlenceli bir konu olmamakla birlikte Türkiye'nin en hayati konularından birisi. Bu sistemin bazı sorunlarını tartışmak üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz. Bireysel başvurunun temel değerlerini ve korumaya çalıştığı değerleri ifade etmek istiyorum.
Hepimizin çok iyi bildiği gibi kurucusu olduğumuz Avrupa Konseyi'nin üzerine yaslandığı üç temel değer: demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarıdır.
Bugün Anayasamızın ikinci maddesinde insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti Türkiye Cumhuriyeti'nin değiştirilemez nitelikleri arasında sayılmıştır. Anayasa Mahkemesi kararlılığından da hareketle hukuk devleti halkın yönetimin öznesi olduğu, siyasi iktidarın temel hak ve hürriyetleri korumak amacıyla sınırlandırıldığı, hukuk kurallarının yönetilenler kadar yönetenleri de bağladığı devlet olarak tanımlanabilir.
11 Eylül 2001 terör saldırılarından sonra tüm dünyada, başta ABD olmak üzere Avrupa'da ve dünyanın birçok demokratik ülkesinde güvenlikçi politikalar haline getiren yasal değişiklikler yapılmıştır. Ama ilginçtir Türkiye'de 2001'den başlayarak, 2004, 2010 değişiklikleri bunun devamı niteliğindedir tersine bir eğilim söz konusudur. Özgürlüklerin alanlarını olabildiğince genişleten bir eğilim söz konusudur. Eminim ileride tarihçiler, hukukçular bu eğilimi çalışacaklardır.
2001 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin içtihatları ışığında temel haklara ve hürriyetlere ilişkin anayasal hükümlerde köklü değişiklikler yaşanmıştır. Hak ve özgürlüklerin alanı ciddi şekilde genişletilmiştir. 2004 değişikliği ile Anayasa'nın 90. maddesine bir cümle eklenerek, temel haklara ilişkin uluslararası sözleşmelerle kanunlar çatıştığında birincisinin esas alınacağına dair radikal bir adım atılmıştır. Böylece insan hakları hukukunun üstünlüğü kabul edilmiştir.
2010 yılında Anayasa'nın 140. maddesine bir fıkra eklenmek suretiyle herkesin Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ndeki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurmasının yolu açılmıştır.
Bireysel başvurunun başladığı 23 Eylül 2012 tarihinden bu yana mahkememize toplam 56 bin 194 başvuru yapılmıştır. Bu başvurulardan 33 bin 521'i sonuçlandırılmış, 22 bin 673'ü de derdest durumdadır. Bireysel başvuruda geçtiğimiz yılın oldukça verimli ve başarılı olduğunu söyleyebilirim. Mahkememizin 2015 yılında sonuçlandırdığı başvuru sayısı bir önceki yıla oranla yüzde 50 artış göstermiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne Türkiye aleyhine yapılan ve yargısal bir orana sevk edilen başvuru sayısı 2011 yılında 8 bin 681, 2012 yılında 8 bin 986'dır. Bu rakam 2013 yılında 3 bin 505, 2014 yılında bin 584, 2015 yılında 2 bin 208 olmuştur.
Bireysel başvuruda Anayasa Mahkemesi bir temyiz mercihi olarak görev yapmıyor. Bozma ya da onama gibi karar vermediği gibi mahkemelerin yerine geçerek de bir karar vermiyor. Anayasa Mahkemesi tutuklamaya ilişkin bir kararın başvurucunun bazı anayasa ihlaline yol açtığını tespit ettiğine bu durum başvurucunun itham edildiği suçu işleyip işlemediğine dair bir karar verdiği anlamına gelmiyor.
Diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de bireysel başvuru kararları üzerine bir takım değerlendirmeler yapılmakta, tartışmalar yaşanmakta. Bunlar üzerine de bir kaç şey söylemek istiyorum. Söyleyeceklerim tamamen ilkesel düzeyde hususlardır. Türkiye'de tartışılan hemen her siyasi mesele er ya da geç yargısal bir meseleye dönüşmekte, er ya da geç bireysel başvuru yoluyla AYM'nın önüne gelmektedir.
"BİZ İŞİMİZİ YAPIYORUZ"
Bu kararlardan bazıları oldukça yoğun tartışmalara neden olmaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki yargıçlar kutsal varlıklar değillerdir. Bu nedenle mahkeme kararları eleştirebilir dahası eleştirilmelidir. Aksi takdirde hukuk gelişemez. Biz de bu nedenle her eleştiriye saygı duyuyoruz ancak eleştirinin ötesinde tamamen hayali diyaloglar üreterek mahkememizi talimatla karar veriyormuş gibi gösteren şahsıma ve üyelerimize yönelik tamamen yalan ve iftira niteliğindeki haber ver yorumları da reddediyorum. Verdiğimiz kararları bazıları beğeniyor bazıları beğenmiyor. Dahası bugün alkışlayanlar yarın lanetleyebiliyor. Hatta bazen aynı kişiler verilen kararlardan bir kısmını alkışlıyor ancak aradan bir gün geçmeden aynı hakimlerin verdiği kararlar içinde 'skandal' diyor. Kısacası Ankara'daki varlığımızı hatırlayanlar kararlara göre değişebiliyor. Verdiğimiz kararlara göre varlığımızı hatırlayanlar değişse de biz hep buradaydık. Burada olmaya devam edeceğiz. Biz işimizi yapıyoruz." dedi.
Söz gelimi adalet anlayışı hiçbir kültür ya da coğrafyanın tekelinde değildir. Avrupa siyasi ve sosyal kültürünün en temel sorunu öteki ile ontolojik ilişkisini sağlıklı bir zemine oturtup sürdürmesidir.
İnsan haklarının evrenselliği bizim gibi olanlar için değil olmayanlar için de geçerli olduğunu kabul etmeyi zorunlu kılmaktadır.
Özellikle savaş ve terör olaylarının sebep olduğu olağanüstü durumlarda ötekinin hakkını savunmada Avrupa olarak iyi bir sınav verdiğimiz söylenemez.
Kant’ın misafirperverlik hakkı bugün özellikle mülteciler için geçerlidir. Türkiye, 3 milyona yaklaşan mültecilere kapısını açarak aslında ötekinin misafirlik hakkına paha biçilmez bir katkı yapmaktadır. Buna karşılık maalesef Avrupa’da birçok ülkede bu mülteciler sınırdan girmemesi gereken adeta virüs muamelesi görmektedir.
Kıyılara sık sık çocuk cesetleri vuruyor. Bu bir akıl tutulması değil, vicdan tutulmasıdır.
Tüm dünyada güvenlikçi anayasal değişiklikler yapılmıştır. İlginçtir, Türkiye’de 2001’den bu yana tersine bir eğilim söz konusudur. Özgürlüklerin alanını olabildiğine genişleten bir eğilim söz konusudur. Eminim ileride, siyaset bilimciler, hukukçular, tarihçiler bunu karşılaştıracaktır. 2001’de AİHM’in içtihatları ışığında, temel hak ve hürriyetlere ilişkin anayasal hükümler köklü değişikliklere uğramıştır. 2004’te anayasanın 90. maddesine bir cümle eklenerek radikal bir adım atılmıştır. Böylece insan hakları hukukunun üstünlüğü kabul edilmiştir.
Bireysel başvuruda geçen yılın oldukça verimli olduğunu söyleyebilirim. Mahkememizin 2015’te sonuçlandırdığı başvuru sayısı bir önceki yıla oranla yüzde 50 artış göstermiştir. Toplam 33 bin 521 başvurunun 15 bin 753’ü, 2015’te sonuçlandırıldı. 2015’te sonuçlandırılan dosya sayısı dikkate alındığında, gelen başvuruları karşılama potansiyelinin yüzde 77 olduğunu belirtmek isterim. 2014’te 53, 2013’te yüzde 50 olarak gerçekleşmiştir. Hedefimiz, önümüzdeki yıllarda potansiyeli yüzde yüze çıkarmaktır. Bugün itibariyle 1042 hak ihlali kararı verilmiştir. Yüzde 72,6’sı adil yargılanma hakkı, yüzde 7,4 kişi güvenliği ve hürriyetine, yüzde 3’ü ifade özgürlüğüne, 30’u sendika hakkına, 20’si kötü muamele yasağına ilişkindir. Sonuçlandırılan başvuru sayısındaki artışa bağlı olarak 2015’e ihlal kararlarının sayısında ve çeşitliliğinde artış olmuştur. 2015’te 543 hak ihlali kararı verilmiştir.
Emeği geçen tüm personele teşekkürü bir borç biliyorum. Öte yandan, bireysel başvuru AYM’de paradigma değişikliğinin en önemli aracı olmuştur. Mahkememiz hak eksenli paradigmayı benimsemiştir.
Bireysel başvurudaki başarı ve paradigma değişimi Türkiye’deki insan hakları standardının yükselmesine ciddi katkı yapmıştır.
Bireysel başvurunun yürürlüğe girmesinden sonra AİHM’e yapılan başvurular hızla düşüşe geçmiştir.
Her türlü eleştiriye saygı duyuyoruz. Ama eleştirinin ötesinde hayali diyaloglar üreterek sanki talimatla karar veriyormuşuz gibi gösteren iftiraları kınıyor reddediyorum.
Kararları doğal olarak bazıları beğeniyor, bazıları beğenmiyor. Bugün alkışlayanlar yarın lanetliyor. Bazı kişiler bir gün alkışlıyor ertesi gün kimi kararlar için de skandal diyebiliyor.
Ankara'daki varlığımızı hatırlayanlar kararlara göre değişebiliyor. Verdiğimiz kararlara göre varlığımızı hatırlayanlar değişse de biz hep buradaydık ve burada olmaya da devam edeceğiz. Kınayanın kınaması da övenin övgüsü de AYM'yi etkilemez.
Ne övgüler ne de yalan ve uydurma haberler yoluyla yapılan karalama faaliyetleri üyelerimizin vicdanlara ve yasalara göre hareket kararlılığını asla değiştirmeyecektir. Biz işimizi yapıyoruz.
Başvuranın kimliğine bakmıyoruz. Bağımsız ve tarafsız bir yargı organı olarak kimsenin yanında veya karşısında değiliz. Sadece hukuk ve adaletin yanında haksızlık ve hukuksuzluğun karşısındayız. Şiarımız herkes için hukuk ve adalettir.
Bireysel başvuru anayasal hak ve özgürlüklerin korunmasında önemli bir işlev üstlenmektedir. Bireysel başvuru kuruluna hepimizin sahip çıkması gerekir. Bireysel başvurunun başarısına katkı yapan herkese şükranlarımı sunuyorum."