Muğlalı Olayı
Muğlalı Olayı
30 Temmuz 1943 tarihinde Van'ın Özalp ilçesinde, 33 kişinin hayvan kaçakçılığı iddiası ve 3. Ordu komutanı Orgeneral Mustafa Muğlalı'nın emriyle yargısız olarak kurşuna dizilmesi ve 32'sinin ölümü, birinin kaçması ile sonuçlanan olaydır.
Olayların aslı :
O yıllar, Türk-İran hududunun kaçakçılık ve çapulculuğun bol olduğu yıllardır ve İran Kürtlerinin isyan edip Mahabat Cumhuriyeti'nin kurulmaya çalışıldığı, SSCB'nin Kürtler üzerindeki nüfuzunun dorukta olduğu yıllardır.
Sınırın İran tarafındaki Kürt aşiretlerine mensup kişilerin sıklıkla Türk topraklarına girip çapulculuk yaptıkları, köylere zarar verip sürüleri çaldıkları haberleri üzerine Van Valiliği zamanın İçişleri Bakanı Recep Peker'in de onayıyla gizli bir karar alır. Askeri birliklerin her ne vesileyle olursa olsun İran'a geçip orada takip yapması Ankara'nın başını ağrıtacağı için, bölgede jandarmanın kontrolunda, askerlerden oluşmayacak, Türkiye Cumhuriyeti devletiyle resmen ilişkisi gözükmeyecek şekilde bir çete kurulacak ve bu grup çapulcuya karşı misilleme yapacaktır.
Aslında onay falan aramaksızın Özalp Kaymakamı Hilmi Tuncel çok önceden çeteyi kurmuştur zaten. İçişleri Bakanlığı'nın izniyle devlet arkadan istim basar sadece. İddia edilir ki kaymakamın maksadı hudut güvenliğini sağlamak değil maddi çıkar sağlamaktır, hatta bu amacı doğrultusunda kendisine yandaş ve ortaklar da bulmuştur.
Özalp Jandarma Kumandanı yüzbaşı ve Hudut Tabur Kumandanı binbaşı kaymakamla birliktedir. Binlerce koyun ya da inekten oluşan aşiret reislerine ait hayvan sürülerinin gasp edilmesi söz konusudur.
Ankara izni verir vermesine ama ardından da panikleyip iptal eder. Van Valiliği Özalp Kaymakamı'na çetenin dağıtılması emrini tebliğ eder ama atı alanın Üsküdar'ı geçtiği ana denk gelir bu. Kaymakam duymamazlıktan gelir. Zira hududun öte yakasında el konulan koyunların bir kısmı çeteyi oluşturan sivil köylülere bırakılmakta, bir kısmı da 'hayvanların satışından elde edilecek gelirle silah, cephane ihtiyacının karşılanması' maksadıyla kaymakamın uhdesinde bırakılmaktadır.
Olayları tetikleyen gaspın İran tarafındaki Mehmedi Misto adındaki bir aşiret reisinin 2 bin koyununa el konulması olduğu söylenebilir. Türk dostu olarak tanınan, Rus işgali sırasında Türklerden yana tavır aldığı, hatta Kürt isyanları sırasında Ankara'ya istihbarat desteği verdiği bilinen bir aşirettir Mistolar.
Mehmedi Misto hayvanlarını kimin gasp ettiğinin farkındadır ve doğrudan Özalp Kaymakamı'na mektup yazar, "Gasp edilen hayvanlarımı bana geri verin. Ricamı kabul etmezseniz ben hayvanlarımı aynı usulle geri almasını bilirim, ama Türk hükümetinin haysiyeti rencide olur" der.
Kaymakam bu mektuba Misto'yu yatıştıracak cevap vermek yerine aşiret reisine, "Gelip karını da koynundan alırız" diye haber yollar. 1943 Temmuz'unda Mehmed Misto'nun adamlarını toplayıp Türk hududunu aşması ve bir buçuk kilometre içeri girip Özalp halkına ait 500'e yakın koyunu gasp etmesiyle olaylar büyür.
Kaymakam ve etrafında kümelenen çete böyle bir baskının Türkiye tarafında yardımcılar bulunmadan gerçekleştirilemeyeceğini düşünerek harekete geçmeye karar verir, ancak askeri harekâta gerekçe olmak üzere Van Valiliği'ne, "Rus askerleri Özlap yakınlarına kadar geldi" diye şifreli bir telgraf çekerler. Aynı mealde bir rapor ordu kumandanlığına da iletilir.
Baskının öcünü almak için kaymakam ve çevresinde kümelenen çeteci kadro ne yapacaklarını planlarken Rıfat adında bir arzuhalci, İranlıların işbirliği yaptığı kişilerin arandığını duyup fırsattan istifade arazi ihtilafı bulunan Milalengiz köylülerini ihbar eder. "Misto'ya adlarını vereceğim 40 kişi yardım etti" der. Kaymakam hemen bu isim listesini alır ve validen 'tutuklanmalarına izin' ister.
İhbar edilen köylüler apar topar içeri alınır. Ancak sevk edildikleri Özalp Sulh Ceza Mahkemesi içlerinden sadece beş kişiyi, kaymakamı küçük düşürmemek için tutuklar. Ancak bu sırada yangın bacayı sarmış "Özalp'e Rus askerinin girdiği" haberi üzerine Ankara ayaklanmıştır. Genelkurmay hemen 3. Ordu Kumandanı Orgeneral Mustafa Muğlalı'ya bölgeye gitmesi emrini verir. İçişleri Bakanlığı da hem birinci genel müfettişini hem de jandarma komutanını Özalp'e Gönderir.
Özalp'te hem kaymakam hem de yerel komutanlar sertliğiyle tanınan generalin hışmından korkup ona bir isyan ve işgal tablosu çizerler. Vatanın elden gitmesine hâkim dahil sivillerin sessiz kaldığını, ortada gizliden gizliye yürütülen planlı bir ihanetin var olduğunu anlatırlar paşaya. Ve "Bunları yargılamaya lüzum yok, infaz etmemiz gerek. Silahtan başka dilden anlamaz bunlar. Gevşek davranırsak hududun öbür tarafında tetikte bekleyenleri yüreklendiririz" derler.
3. Ordu Kumandanı Orgeneral Mustafa Muğlalı, onları dinledikten sonra mahkemenin serbest bıraktığı 35 kişinin tekrar gözaltına alınması emrini verir. Biri kadın, biri 11 yaşında çocuk, ikisi askerden izinli gelmiş 33 kişi bulunur. İki kişi firar etmiştir.
İçişleri Bakanlığı'nın müfettişi Avni Doğan, tutuklularla görüşüp onların suçsuzluğunu anlar ama Muğlalı, yerel yönetici kaymakam ve subaylardan gelen, "Bunlar bizim ordunu nasıl ve nerede konuşlandığını Ruslara bildirerek casusluk da yapıyorlar" bilgisinin doğruluğuna kanidir.
Onun için İçişleri Bakanlığı müfettişinin kulağını büker: "Karışma, yoksa seni kırbaçlatırım." Ardından da Özalp'ten ayrılır Paşa.
Ama geride, "Bu kişileri hududa götürülerek kendilerinden bilgi alınmasını, İran hududunun çapulcuların kimseye görünmeden geçilmesine elverişli noktalarının öğrenilmesini faydalı buluyorum. Bu adamların her an kaçmalarının mümkün olduğu göz önüne alındığında askerlerin uyanık bulunması ve gerektiğinde silah kullanılması şarttır" mealinde bir resmi yazı bırakarak.
Mustafa Muğlalı paşanın bu yazının bir tür ölüm emri olduğunun farkına varmadığı söylenemez. Nitekim daha sonra yapılan yargılama sırasında askeri mahkeme de böyle algılar emri. Ve orgeneral muhtemel ki elini kana bulamayı istemediği için apar topar terk eder Özalp'i. Yerel yöneticilerin, "Paşam siz sıkıntıya girmeyin biz hallederiz" dedikleri düşünülebilir.
30 Temmuz 1943 günü gece yarısından sonra tutuklular jandarma tarafından cezaevinden alınıp hudut taburu komutanına teslim edilir. Komutan tutuklular arasında bulunan bir kadını kimseye sormadan serbest bırakır, kalan 32 kişiyi Çilli Gediği denilen hududa yakın bölgeye götürür. Hepsinin elleri bağlıdır. Bir işaret mangasının havaya ateş açmasından sonra iki manga da kafilenin üzerine ateş açar.
Olaydan sonra tutulan tutanaklarda saldırıya uğranıldığı, saldırganlara açılan ateş neticesi 32 şakinin öldürüldüğü bilgisi yer alır.
Bir not daha... Rus casusu oldukları ve İranlı çapulculara yataklık ettikleri kuşkusuyla daha önce tutuklanan 5 kişi sevk edildikleri Van Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan yargılamaları sonucu beraat ederler.
Olayın Ankara'da duyulmasından sonra tartışmaların başladığı biliniyor. Ancak CHP iktidarının Demokrat Parti baskısını hissettiği 1946 seçimlerine kadar olayı örtbas ettiği de. Seçimden sonra muhalefetteki DP'nin baskısıyla verilen soruşturma emri neticesi Mustafa Muğlalı 1949'da askeri mahkemede yargılandı ve 32 kişinin öldürülmesinden sorumlu bulunarak idama mahkûm edildi. Ancak daha sonra Yargıtay kararı bozup orgeneralin cezasını 20 sene ağır hapse indirdi. Muğlalı paşa astları tarafından kandırılmışlığın kahrıyla 1951 yılı sonunda cezaevinde öldü.