mevlevi
mevlevi
Mevlevilik nedir?
Mevlana Celaleddin Rumi'nin kurduğu bir tarikattır.
Mevlevilik, Celaleddin Rumi'nin ölümünden sonra oğlu Sultan Velet tarafından düzenlenmiş, büyük bir tarikat halini almıştır. Mevlevi tarikatının başına «çelebi» denir ve çelebiler, Mevlana'nın torunları arasından seçilirdi. Konya'da Mevlana'nın türbesi olan dergahta otururdu.
Osmanlı İmparatorluğumun birçok şehirlerinde, Mevlevihaneler, İstanbul'da da Mevlevi dergahları vardı.
Bu Mevlevihane’de 1001 günlük çileyi dolduranlara «dede», bu dedelerin arasından seçilen Mevlevihane başına da «Şeyh» denirdi. Bu tarikatın en ilgi çekici tarafı ayinleridir. Mevlevi ayinleri halka açık olurdu. Bir saz heyeti eşliğinde yapılan ayinlerde Mevlevi dervişleri «sema» denen dansı yaparak dönerlerdi. Ayinler bir saatten fazla sürerdi. Mevlevi ayinleri müzikli olduğu için birçok bestekarın yetişmesine yol açmış, yüzyıllarca, bir konservatuvar vazifesi gören Mevlevihanelerde Tasavvuf müziği en parlak devrini yaşamıştır.
Mevlana'nın ölümünden sonra oğlu Sultan Veled, aynı yoldan giderek, babasının düzenlediği toplantılara ve bunlarda yapılan sema, zikir ve benzeri törenlere, bir tarikat niteliği kazandırdı. Törenlere katılmak, toplantılarda bulunmak, sema meclisine ve zikre girmek için birtakım değişmez ve Mevleviler arasında yaygın olan kurallar koydu. Zamanla bunlara resmi bir nitelik kazandırdı. Mevlana'nın oturduğu yeri (sonradan tekke adını aldı) genişletti. Bu toplantılar, önceleri yalnız Konya'da yapılıyordu.
Mevlana'nın görüşlerini, düşüncelerini benimseyenlerin sayısı çoğalınca, merkez olan Konya tekkesinin izniyle başka illerde de tekkeler, Mevlevihaneler açılması için izin çıktı. Zamanla Anadolu'da olduğu gibi, komşu İslam ülkelerinin birçok ilinde Mevlevihaneler, tekkeler açıldı. Mevlevilik, Sünni tarikatlar arasında en yaygınlarından biri oldu. Mevlana ve oğullarının sağlığında dostluğunu kazanan bazı yakınlarının gömüldüğü Konya Mevlevihanesi, Kubbei Hadre (veya hazret) [Yeşilkubbe] diye anılan türbe, tarikatın merkezi ve kutsal makamı olarak benimsendi, saygı ve sevgi gördü.
Sünni tarikatların en büyüklerinden biri sayılan Mevlevilik, Tanrı ile evrenin birliği görüşüne dayanır. Tanrı, yarattığı evrende görünüş (tecelli) alanına çıkar. Evrende var olmak, Tanrı'nın bir görünüşü'dür. Gerçek varlık Tanrı'dır. Her şey Tanrı'dan gelir, sonunda gene Tanrı'ya dönecektir. Tanrı, bir bütünlük içinde evreni kuşatır. Tanrı'dan başka varlık yoktur. Mevleviliğin benimsediği ve Mevlana'nın eserlerinde dile gelen bu anlayış, yeni değildir; varlık birliği (vahdeti Vücut) görüşüne dayanır.
İnsanda, ruh denen, tanrısal bir öz vardır. Evren yaratıldıktan sonra bu öz, insan varlığının ortaya çıkışı sonucu, bedene girdi. Öz yurdundan, tanrısal ülkeden ayrıldı. Şimdi, geldiği yere kavuşmanın derin özlemi içinde çırpınır durur. Ruh, insan varlığının en yüce özüdür. İnsana insanlık değeri kazandıran bir cevher'dir. insanı gerçeğe ulaştıran, tanrısal özün sırlarına erdiren, akıl değil aşktır. Aşk, insanın özünde, Tanrı'ya karşı duyulan en derin bir özlem niteliğini taşır.
Aşkın özünde dile gelen, sezgidir. Aşk ile sezgi birbirini bütünleyen iki manevi güçtür. Onlar birbirinden ayrılmaz, biri ötekini gerekli kılar. Sezgi ile aşk, insan ruhunun kavrayış, anlayış gücüdür; bilme, öğrenme yeteneğidir. İnsan, yalnız aşk ile olgunlaşır, gerçekleri, tanrısal sırları kavrayabilecek olgunluğa (kemale) ulaşır. Bütün yaratıklar, gök katları (felekler) bu aşk ile dönerler (sema ederler), kendi dillerince (hal diliyle) Tanrı'yı anarlar (zikrederler).
Tanrı, sürekli yaratış eylemi içinde olan, daima kendini yenileyen, bütün varlık evrenini bir yüce bütünlük içinde kuşatan som iradedir, som sevgidir, nurdur. Her türlü tanımın, açıklamanın, anlatımın üstündedir. Onun varlığı, insan aklının sınırlarını, kavrayış yeteneklerini aşar. insan, gönlünü aşk ile, Tanrı sevgisi ile doldurursa, Tanrı'yı gönlünde duyar, gönül gözüyle görür, gönül diliyle konuşur. Tanrı aşkı insanın içine dolunca, insan, Tanrı'dan başka bir varlık görmez olur. Her an kendinin Tanrı katında olduğunu, her anının, her yanının Tanrı ile dolduğunu sezer, gönlünde duyar. İnsan, Tanrı'nın dile geldiği, söz ve ses olarak tecelli ettiği bir varlıktır, kelamullahı natık'tır.
Tanrı'nın, konuşan, söyleyen kelam'ıdır. Tanrı, değişik biçimler içinde, ayrı ayrı niteliklerle görünüş alanı'na çıkar. Bu yüzden insanın evrende gördüğü değişik varlık türleri, renk, ses, uyum (ahenk), düzen, güzellik gibi nitelikler Tanrı'nın görünüşünden başka bir şey değildir. İnsan, aşk ile basamak basamak Tanrı'ya yükselir, belli kemal aşamalarına (mertebelerine) ulaşır. Ulaştığı her aşamada, Tanrı'yı ayrı bir görünüş niteliği'nde sezer.
Bu bakımdan aşk ile yükselmek, kemal ve irfan sahibi olmak, Tanrı'ya yaklaşmak anlamına gelir. Bütün insanlar, yeryüzünde edindikleri bilgi (aşk ile kazanılan bilgi) derecesine göre Tanrı'yı yansıtan birer varlık oldukları için, insanı sevmek, Tanrı'yı sevmektir. Mevleviliğin sevgiye dayanan insan anlayışı, insana varlık türleri içinde ayrı bir değer ve önem vermesinden dolayıdır. İnsan, evrenin özü (zübdei alem), varlık bütününün söyleyen dili, gören gözüdür. Mevlevi tarikatına göre, bütün evren ve insan, toprak, ateş, hava ve su gibi dört ana ilkeden kuruludur. Göklerle insanın özü, yapısını kuran ilkeler birdir, eştir.
Ancak, felekleri yöneten yasalar ayrıdır. Çünkü onlar, bir bakıma manevi aşamalardır. Yaratılmışlar içinde en yücesi insandır. İnsanın yüceliği, Tanrı'ya yakınlığından, gönlünün bir tanrısal görünüş (tecelli) alanı olmasından ileri gelir. Tanrı, insanı birtakım ilahi özlerle, yüce nitelik ve yeteneklerle donattı. Varlıklar içinde onu yüce kıldı. İşte bunu anlama ve bu yüceliği kavramaya irfan denir. İrfan, aşk ve sezgi ile kazanılır. Gönlünde aşk ateşi, ruhunda Tanrı sevgisi bulunmayan, bunu, derin anlamı kavrayamaz; insanın özünde saklı ilahi sır'a eremez.
Bu sıra ermenin yolu «aşk ile yanmak, aşk ile pişmek»tir. Mevleviliğin anladığı aşk, insanın insana karşı duyduğu geçici, beşeri muhabbet değildir, Tanrı'ya duyulan sınırsız, derin ve karşılıksız bağlılığı gerektiren sevgidir, sonsuz coşkunluktur. Mevleviliğin düşünce ve görüş bakımından Yeni-Eflatun'cu felsefe akımının dolaylı olarak etkisi altında kaldığı, hem Mevlana’nın hem de onun ardından gelenlerin eserlerinde geçen tasavvuf kavramlarından açıkça anlaşılır.
Mesnevi'de. Divanı Kebir'de, Sultan Veled'in, Ulu Arif Çelebi'nin eserlerinde görülen bütün tasavvuf kavramları Plotinos'un geliştirdiği Yeni-Eflatun'cu felsefe akımının düşünce ürünleridir. İslam dünyasında dinle musikiyi, dar bir alanda resmi bağdaştıran, ibadette musikiye yer veren ilk tarikat Mevleviliktir denebilir.
Mevleviliğin temel kuralları nelerdir?
1. Maddi ve manevi bakımdan temiz olmak.
2. İnsanlığa hizmet etmek.
3. Başkalarına her zaman iyi ve güzel davranışın örneği olmak.
4. Mesnevi okumak ve mutasavvıf olmak.
5. aklı iyi kullanmak, hikmet sahibi olmak.
6. Dindar olmak.
7. İçini her zaman temiz tutmak.
8. Mevlana'yı pir tanımak.
9. Mevlana'nın yolundan ayrılmamak.
10. Tanrı'dan, Hz Muhammed'den sonra Mevlana'ya bağlanmak, ona gönülden inanmak.
11. Bilim edinmek, bilgili olmak.
12. Alçak gönüllü, sabırlı, güler yüzlü ve nazik olmak.
13. Maddi ve manevi bakımdan temiz olmak.
Bunlar Mevleviliğin değişmez kurallarıdır. Mevlevi tarikatına giren, çile dolduran herkesin bunlara uyması gereklidir.
Mevlevilik felsefesi
Mevlana’nının tasavvufu, sırf mistik ve idealist bir tasavvuf olmayıp mahdut varlıktan, ferdiyetten ve ferdi ihtiraslardan tamamiyle sıyrılmak ve halka, topluluğa yayılmak suretiyle tecelli eden ve sosyal hayatta hudutsuz bir sevgi, insani bir görüş ve mutlak bir birlik halinde, moral sahadaysa herkesin kendisini, bir kamile uymak suretiyle ıslahı ve umumi olarak hayra, güzele ve iyiye doğru bir gidiş, insani bir terbiye halinde tezahür eden ve böylece de realitede ameli karaktere sahip olan bir tasavvuftur.
Sema nedir?
Mevlevilik deyince ilk akla gelen "sema", lügatte işitmek manasındadır. Terim olarak, musiki nağmelerin dinlerken vecde gelip hareket etmek, kendinden geçip dönmektir. Hz.Mevlana zamanında belli bir nizama bağlı kalmaksızın dini ve tasavvufi bir coşkunluk vesilesiyle icra edilen "sema", sonradan Sultan Veled ve Ulu Ârif Çelebi zamanından başlayarak Pir Âdil Çelebi zamanına kadar tam bir disiplin içine alınmış, sıkı bir nizama bağlanmış; icrası öğrenilir ve öğretilir olmuştur. Böylece XV.yüzyılda son şeklini alan Sema’ Töreni’ ne daha sonra sadece XVII.yüzyılda Na’t- ı Şerif eklenmiştir.
Mevlevilik hangi illerde yaygındır?
Konya
İstanbul
Tokat