istibdat
istibdat
Arapça kökenli bir kelime olan istibdat tek bir yöneticinin toplumu baskı altında yönetmesine dayanan düzen, baskıcılık, hiçbir hakkın ve özgürlüğün bulunmadığı tek adam yönetimidir.
İstibdat, diktatörlük demokrasinin aksine, özgür ve bağımsız seçimler yerine bir devlet içindeki bir veya daha fazla bireyin, sınıfın, sosyal grubun yönetimi, Ordu, polis, ceza makamları gibi şiddet aygıtın doğrudan kullanımına dayalı bir siyasi rejim.
Günümüzün diktatörlüğü genellikle tek bir bireyin veya bir grup birey tarafından, yasalarla veya herhangi bir topluluk veya siyasi kurum tarafından hiçbir şekilde sınırlandırılmayan bir iktidar rejimidir. Diktatörlükler parlamento gibi bazı demokratik kurumları muhafaza etseler de siyasi etkileri çok azdır. Geleneksel olarak diktatörlük rejiminin işleyişine, siyasi muhaliflere karşı baskıcı eylemler ve vatandaşların hak ve özgürlüklerine yönelik ciddi kısıtlamalar eşlik eder.
Abdülhamit II 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndaki yenilgiyi gerekçe göstererek parlamentoyu 1878’de kapattı ve yaklaşık 30 yıl sürecek “istibdat” (sınırsız monarşi, despotizm) dönemini başlattı.
Osmanlı Devleti'nde istibdat dönemi Abdülhamit II'in padişahlık yaptığı 1878-1908 yıllarını kapsamaktadır. Abdülhamit II, anayasa ve değişim yanlılarını sürgüne yollayarak ve kendine muhalif olacakları tek tek uzaklaştırarak, sultanlığının ve hükümdarlığının garantisini sağladıktan sonra, 1878'de meclisi kapattı. 1889'da İttihat ve Terakkî Cemiyeti kuruldu. İttihatçılar Abdülhamit II'i istibdatçı olarak nitelendirdi. Eylül 1877'de çıkarılan sıkıyönetim kararnamesine dayanılarak birçok gazeteci sürgün edilmiş, ilk kez sansür kurulu oluşturulmuştur.Politik yayımların ağır sansüre maruz kaldığı bu dönemde gazeteler ağırlıklı olarak teknik, bilimsel ve edebi konular içermekteydi. Bu sert denetleme ortamında devletin kendi gazetesi olan Takvim-i Vekayi dahi 1879 yılında bir dizgi yanlışı nedeniyle kapatılmış, 1891'de yeniden çıkmaya başlasa da 1892'de aynı sebeple tekrar kapatılmıştır.
Prof. Dr. Emre Kongar, Abdülhamit II döneminde yakılan kitapları listelediği yazısında, "bu sansürün arkasında 'ideolojik bir toplum mühendisliği' amacıyla, din, siyaset, tarih ve edebiyat kitaplarını da kapsayan biçimde yapılan 'düşünce yasaklamaları' ve 'toplumsal manipülasyon' vardır" ifadelerini kullanmaktadır.
24 Temmuz 1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilanı ile birlikte basın üzerindeki sansür de kaldırılmıştır.