Biyografiler.com : Her yaşam bir iz bırakır. | Türkiye'nin en çok okunan biyografi sitesine hoş geldiniz.

hamlet davası


hamlet davası

1941 yılında Muhsin Ertuğrul'un çevirisini yaptığı Hamlet'in İstanbul şehir tiyatrosunda oynanmaya başlaması üzerine Celalettin Ezine'nin, eserin sergilenişini ve çevirisini beğenmediğini belirttiği bir eleştiri yayımlamasıyla ortaya çıkan ve sonradan alevlenen ve Peyami Safa'nın da dahil olduğu tartışma ve hakaretlerin mahkemeye taşınmasıyla ortaya çıkan davadır.

1941-1942 tiyatro mevsimini şehir tiyatrosu 1 Ekim 1941 tarihinde bu eserle açar ve bu tiyatroyu izleyen Celalettin Ezine hem Hamlet'i oynayan kişiyi hem de çeviriyi beğenmediğini söyleyen bir eleştiri yayımlar. Bu eleştirisinde eserin sergilenişinin çok kötü olduğunu söyleyen Celalettin Ezine, eserin tamamını izlemeye dayanamadığını ve salonu terk ettiğini de belirtir.

“Hamlet’in Şehir Tiyatrosu’nda temsilinden bir iki hafta evveldi. Bir dostumla caddede ilânları okuyorduk. Dostuma şaka olarak, ‘şöyle bir başlık bir tenkit yazısına ne güzel yaraşır, dedim: ‘Tepebaşında bay Shakespeare’in oğlu, bay Hamlet katlolunmuştur!’ o vakit şaka diye söylediğim bu sözler, bugün içim sızlayarak itiraf ediyorum, ne yazık ki bir hakikat oldu.” şeklinde bir ifadeye de yazısında yer veren Celalettin Ezine, sert bir şekilde eleştirisini yapmıştır.

Eseri sahneye koyan ve Şehir Tiyatrosunun başında geniş yetkileri bulunan Muhsin Ertuğrul ise eseri savunmak adına "Celalettin Ezine! Hamlet'e niye geldin, niye çıktın?" isimli bir makale yayımlar. Çok sert bir üslup takındığı bu makalede Celalettin Ezine'yi “yarım yamalak tiyatro bilgisiyle, bomboş sanat dağarcığıyla, tiyatro işlerine karışmakla, ucuz malûmat satmakla” itham eder. Aynı zamanda Celalettin Ezine'yi “gösteriş yapan ve şöhret ihtirasıyla kavrulan, bilgiçlik taslayan, sanat hudutlarına destursuz giren” bir kişi olarak tanımlar. Celalettin Ezine'nin, eseri 3. perdenin 4. tablosunda terk edişini, onun sanattan anlamamasına bağlar.

Peyami Safa da çeviriyi beğenmediğini belirttiği bir yazıyı Tasvir-İ Efkar gazetesinde yayımlar. Peyami Safa, William Shakespeare'in Hamlet'inin son perdede öldüğüne ama Muhsin Ertuğrul'un Hamlet'inin bu kadar bile dayanamadığına dikkat çeker. Dolayısıyla Peyami Safa'ya göre artık ilk perdeden son perdeye kadar seyredilen Hamlet değildir; izlenilen daha çok 'babasının katilini arayan bir kaçığın intikam sevdasını canlandıran meraklı bir zabıta vakası'dır. Peyami Safa, Şehir Tiyatrosunun Hamlet'i öldürdüğünü de yazısında belirtmiştir.

Bunun üzerine Türk Tiyatrosu Dergisinde, Peyami Safa'ya Vasfi Rıza Zobu bir cevap yazar. “yukarıdaki 1941 modeli modern jurnal üzerine hemen rejisör kovulmalı, yerine yazısında namzetliğini koyduğu kifayetli heyet reisliğine Peyami Safa, azalıklarına da Celalettin Ezine tayin edilmeli(!). onların idare edecekleri tiyatromuzda da şekspir gibi kötü muharrirlerin (hamlet) gibi berbat eserleri yerine (bir misafir geldi) ile (Cingöz Recai) oynanmalıdır.” ifadesinin de yer aldığı bu yazı üzerine tartışmalar daha da ilerler.

Peyami Safa, server bedii mahlasıyla yazdığı 'hamlet temsilleri' yazısında da eleştirilerine devam eder. Bu yazısında Muhsin Ertuğrul'un sanattan anlamayan birisi olduğunu söyleyerek hayali bir durum üzerinden eleştiri yapar. Bu hayali durumda Şehir Tiyatrosunda Hamlet'in sergilendiği bir mizansen ele alır. Bu mizansende Celalettin Ezine, tiyatronun ortasında temsilin bir facia olduğunu, oyuncuların yanlış okuduklarını ve burada katledilenin Danimarka Kralı değil de William Shakespeare'in bizzat kendisi olduğunu bağırarak söyler. Bunun üzerine rejisör Celalettin Ezine'ye "sarhoş herif", "zibidi" ve "narçın bey" şeklinde bağırır. Daha sonra yine bu mizansen içerisinde Peyami Safa, kendisinin de eseri rezil bulduğunu söyler ve Celalettin Ezine ile birlikte tiyatroyu terk ederler.

Halit Fahri Ozansoy da bir yazı yayımlar. ona göre Celalettin Ezine, Muhsin Ertuğrul'un başarılı bir eserine saldırmakla kalmamış, aynı zamanda birçok genç zeka ve kabiliyeti de bir darbe ile yere sermeye çalışmıştır. Halit Fahri Ozansoy, tartışmaların kötüye gittiğini ve bu sanat adamlarının barışmaları gerektiğini de yazısında belirtir.

Refi Cevad Ulunay da Muhsin Ertuğrul'un kendisini savunduğu yazılarda aşırıya kaçtığını ve bunun, onun ilk vukuatı olmadığını da belirtir. Refi Cevad Ulunay, Muhsin Ertuğrul'un yazılarıyla kendisini hırpalayan tanınmış eleştirmenlerinden birinin kulağına “dayağa hazır olsun!” diye fısıldadığını; bu yüzden adı geçen eleştirmenin huzur ve rahatının kaçtığını, gezdiği yerde Muhsin Ertuğrul'un dayağına maruz kalacağını düşündükçe tir tir titrediğini, arkası gelmeyen bu üzüntüden kurtulmak için bir gün kalkıp tiyatroya giderek ünlü rejisöre: “azizim, sen beni dövecekmişsin! on beş gündür, ha bugün, ha yarın diye üzüntüden öldüm. Şu işi lütfen bugün yap, ben de rahat rahat kendi işlerimle uğraşayım” dediğini kaydeder.

Başka bir çok isim de hamlet ve Ezine-Ertuğrul kapışması üzerine yazılar yazar.

Daha sonrasında ise başta Muhsin Ertuğrul, Celalettin Ezine ve Peyami Safa olmak üzere birçok isim mahkemelik olurlar. Davaların içinden davalar çıkar, başka kişiler de davada yargılanır. Mahkeme heyeti yazıların hakaret niteliği taşıyıp taşımadığını belirlemek için bilirkişilere ihtiyaç duyar. Bu Bilirkişiler İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde İdare Hukuku alanında ordinaryüs profesör olan Sıddık Sami Onar, edebiyat fakültesinde profesör olan Ahmet Hamdi Tanpınar ve alman edebiyatı doçenti Burhanettin Batıman'dır. Yazdıkları raporda hakaretin var olduğunu düşündüklerini belirtirler. Bu Rapor da eleştirilmiştir. Tasvir-İ Efkar gazetesinin yazı işleri müdürü Cihat Baban, bu rapora bir eleştiri yazısı yazarak bu raporun tam dokuz noktada eksik ve çelişkili olduğunu vurgular ve yeni bir bilirkişi heyetinin kurulması gerektiğini belirtir. Peyami Safa da aynı şekilde, mahkemede bilirkişi raporunun kabul edilmemesi gerektiğini söylediği bir savunma yapar.

Davada ilk anda üç karar çıkmıştır. Bunlar sırasıyla şu şekildedir;

Tasvir-İ Efkâr Gazetesi hamlet davasına dâhil olduğu halde mahkeme safhalarını yazmaktan matbuat kanuna göre savcı tarafından haklarında açılan dava sonuçlanır. 3 Aralık 1941 çarşamba günkü hamlet davası görüldükten sonra duruşmaya devam edilmiştir. 1. asliye ceza mahkemesi’nde sürdürülen yargılamada suçlular Ziyad Ebüzziya ve Cihat Baban “bu yazıların bir iş’ar mahiyetinde olduğunu ve matbuat kanunu da bu izni kendilerine verdiğini” savunmalarında söylemişlerse de mahkeme, matbuat kanununun 27 ve 42 inci maddeleri mucibince her ikisini de 100’er lira ağır para cezasına mahkum etmiştir.

28 kânunusâni 1942 çarşamba günü iki davaya birden bakılmıştır. Türk tiyatrosu dergisinde neşredilen “ibret” başlıklı yazı ile kendisine hakaret edildiğini ileri süren muharrir Peyami Safa tarafından açılan dava sona ermiştir. Mahkeme, davacının iddia ettiği şekilde bu yazıda hakaret mahiyetinde bir kelime görmediği gibi, jurnalciliğin gizli yapılabileceği, gazete neşriyatıyla jurnalcilik olamayacağı cihetle “modern jurnal” kelimesi mahkemece “asrî gazete” manasında görülmüş ve “hakareti mutazammın” addedilmemiştir. “Cingöz Recai” romanı da muharrir Peyami Safa’nın eseri olduğundan yazıda bundan bahsedilmesi de hakaret mahiyetinde görülmemiştir. Mahkeme, bu suçlardan dolayı Neyyire Ertuğrul ile Zeki Coşkun’un beraatlerine karar vermiştir.

Hamlet temsili etrafındaki neşriyattan çıkan davalardan bir kısmı, 7 ikinci kânun 1942 çarşamba günü karara bağlanır. Mahkeme başkanlığı, bu konu etrafında sonradan açılmış mukabil hakaret davalarının birleştirilmesi isteğini reddettikten sonra kararı taraflara bildirmiştir. Mahkeme, kararını ;

Celalettin Ezine’nin yazısı tenkit mahiyetinde olduğundan Tasvir-İ Efkâr Gazetesi sahibi Ziyad Ebüzziya, mesul müdürü Cihat Baban ve Celalettin Ezine’nin beraatlerine; bu yazı münasebetiyle Türk Tiyatrosu mecmuasında yazdığı cevapta hakaretâmiz kelimeler kullandığından dolayı Muhsin Ertuğrul, Neyyire Ertuğrul Ve Zeki Coşkun’un altışar ay hapislerine, ancak Celalettin Ezine’nin yazısı tahrik mahiyetinde bulunduğundan cezalarının üçte bire indirilerek ikişer ay hapse ve 33’er lira para cezası ödemelerine ve sabıkaları olmadığından teciline, Celalettin Ezine’nin manevî tazminat isteğinin reddine ve Esat Mahmut Karakurt’a vekâlet ücreti olan 30 liranın Muhsin Ertuğrul’dan tahsil edilerek verilmesine, diğer taraftan Peyami Safa’nın yazdığı üç yazıdan birisi mizahî mahiyette olduğundan beraatine, diğer iki yazıda ise hakaret görüldüğünden Peyami Safa, Cihat Baban ve Ziyad Ebüzziya’nın altışar ay hapis, 100 lira para cezası ödemelerine ve mahkumiyetlerinin teciline…” şeklinde açıklamıştır. Bu kararda mahkeme, Muhsin Ertuğrul ve arkadaşlarının bir daha suç işlemeyeceklerine kanaat getirdiğini de bildirmiştir.

Gelgelelim bu karar, tarafları memnun etmemiştir. Onlar da haklarını aramak ve kararları düzelttirmek için temyize gitmişlerdir. Temyiz mahkemesi, dördüncü ceza dairesi, bu kararı kast cürmü noktasından bozmuşken başsavcılığın itirazı üzerine evrak, temyiz umumî heyeti önüne gelmiştir. Fakat Temyiz umumî heyeti, başsavcılığın itirazlarını yerinde görmeyerek hususî dairenin kararını onaylamış ve İstanbul asliye birinci ceza mahkemesince verilen mahkûmiyet kararını bozarak evrakı İstanbul’a yollamıştır.