Kazasker
Kazasker
Kazasker ya da kadıasker, Osmanlı Devleti'nde şeri davalara bakan askeri hakim. Yetkileri arasında kadı, müderris ve din görevlisi atamaları, kadı kararlarını bozma, değiştirme ve yeni kararlar oluşturma gibi maddeler vardır.
Osmanlı Devleti’nde askerî sınıfa âid şer’î ve hukukî dâvalara bakan hâkim. Kazaskerlik, ilmiye mesleğinin en yüksek mertebelerinden biri olup, teşkîlât târihi bakımından ordu kâdısı demektir.
Kazaskerlik çok eski mansıblardan (devlet hizmetlerinden)’dir. Abbâsîlerde görülen bu hizmet; Harzemşâhlarda, Türkiye Selçuklularında, Eyyûbîlerde, Memlûklülerde hattâ Anadolu beyliklerinde mevcûddu. 972 (H. 362) senesinde vefât eden Muhammed bin Abdurrahmân bin Ebû Bekr el-Bağdâdî ve 1243 (H. 641)’de vefât eden Mevlana Necmeddîn Halîl bin Hüseyin bin Aliyyül-Hamevî ilk kazaskerlerdendir.
Osmanlı Devleti’nde askerî sınıfın şer’î ve hukukî işlerine bakmak için 1360 târihinde Orhan Gazi tarafından kazaskerlik makamı ihdas edilmiş ve bu mevkîe ilk defa Bursa kâdısı Çandarlı Kara Halîl Hayreddîn Efendi getirilmiştir. Bu makamın 1363 yılında sultan I. Murat Han tarafından ihdas edildiği de rivayet edilmektedir.
Çandarlı Kara Halîl’den sonra kazaskerlerin seferde de hükümdarın yanında bulunmaları gelenek hâlini aldı. Kazaskerlik 1480 (H. 885) yılına kadar bir iken, hudutların genişlemesi ve işlerin artması yüzünden Karamanî Mehmed Paşa’nın teklifi üzerine, Fatih Sultan Mehmed Han bu makamı, Rumeli ve Anadolu kazaskerliği olmak üzere ikiye çıkarttı. İlk defa bu makamlardan Rumeli kazaskerliğine Muslihiddîn-i Kastalânî, Anadolu kazaskerliğine de İstanbul kâdısı Balıkesirli Hacı Hazanzâde getirildi. Rumeli kazaskeri derece ve paye îtibâriyle Anadolu kazaskerinden daha önce gelirdi.
Yavuz Sultan Selim Han zamanında Doğu ve Güney Anadolu’nun ilhakı üzerine 1516 (H. 922) yılında Arap ve Acem kazaskerliği isminde üçüncü bir kazaskerlik ihdas olundu. Merkezi Diyârbekir olan bu kazaskerlik makamına da ilk defa büyük âlim ve tarihçi İdris-i Bitlisî tâyin edildi. Daha sonra 1523 yılında bu kazaskerlik kaldırılıp, işleri tekrar Anadolu kazaskerliğine bırakıldı. Kazaskerliğe mevleviyet denilen büyük kâdılıklardan gelinirdi. Ancak on altıncı asrın ikinci yarısına kadar kazasker olmak için muayyen bir tertip yoktu. Fakat bu târihten sonra Anadolu kâdılığına, Anadolu kazaskeri pâyesiyle, İstanbul kâdılığı yapanlar getirilmeye başlandı. Oradan Rumeli kazaskerliğine tâyin olup, Rumeli kazaskerleri de, şeyhülislâm olurlardı.
Saray-ı cedîd-i âmire denilen Topkapı Sarayı’ndaki dîvân-ı hümâyûn toplantılarında, kazaskerler de bu dîvânın azalarından idiler. Veziriazamın başkanlığında kubbealtı denilen mahalde toplanan dîvânda, vezirler sadrâzamların sağında ve kazaskerler de sol tarafında otururlardı. Bunlar her ictimâda eğer varsa kendi kazaskerlikleri mıntıkasında dîvâna kadar gelmiş olan hukukî dâvalara bakarlardı.
Kazaskerler dîvân toplantısı ve yemekden sonra önceleri her ictimâda ve sonraları haftada iki gün vezirlerden evvel pâdişâh tarafından huzura kabul olunurlardı. Burada yaptıkları işlere dâir mütâlaalarını söyleyerek Akdiye defterleri denilen kâdı defterlerini okuyup bunda, tâyin edecekleri kâdıların isimlerini ve nereye tâyin edileceklerini arz ederlerdi. Bunun üzerine pâdişâh bu tâyin edilecek kâdıların ehil olup olmadıklarını sorar ve yaptıkları tâyinleri kabul ederdi.
Kazaskerler her hafta Cuma günleri paşa kapısında vezîriâzamın ikindi dîvânına giderek huzur murafaasında (Rumeli ve Anadolu kazaskerleriyle İstanbul kâdısı tarafından arz odasında ve sadrâzam huzurunda görülen dâvalarda) bulunurlardı. Burada yalnız Rumeli kazaskeri dâva dinlerdi. Eğer iş fazla olursa, sadrâzamın müsâdesiyle Anadolu kazaskeri de dâvaya bakardı. Dâvalar, vâki îtirâz üzerine kâdılıklardan gelmiş ise yeniden görülüp karâra bağlanırdı. Veziriazam, kazaskerlerin verdikleri hükümlerden şüphe ederse yeniden tetkîk ettirirdi. Eğer dîvânda görülen dâvada, kazaskerin tarafsız olmadığı iddia edilirse, ma’zûl (azledilmiş) kazaskerlerden birisi dâvayı dinleyip hüküm verirdi.
Kazaskerlerin Divân-ı hümâyûnda dâva dinleme vazifelerinden başka, Salı ve Çarşamba günleri müstesna olmak üzere, her gün konaklarında dîvân kurup kendilerine âid veya kendilerine havale olunan hukukî işlere bakarlardı. Kazaskerlerin konaklarındaki dîvânlarında birer nâibleri olup, ehemmiyeti hâiz olmayan dâvaları bunlar dinlerlerdi. Rumeli kazaskerlerinin İstanbul ve Galata bedestenlerinde birer kassâmı bulunurdu. Bunlar resm-i kısmete âid dâvaları dinlerlerdi. Ayrıca kassam dâirelerinde kalabalık bir kalem hey’eti bulunur ve verasete dâir dâvalarla meşgul olurlardı. Yine kazaskerlerin maiyyetlerinde zabit kâtibi makamında olarak daimî surette vekâyi kâtibi bulunur ve davacılara sorulan suâllerle verilen cevapları hülasa ve muhakemenin safahatını zabt ederek, neticesine göre kat’î hüküm vermeye müsâid bir hülâsa kaleme alırdı.
Ayrıca kazaskerlerin her birinin tezkireci, rûznâmeci, matlabçı, tatbikçi, mektupçu ve kethüda olarak altı yardımcısı daha vardı.
Tezkireci: Kazasker kaleminin âmiriydi. Rûznâmeci: Tâyin işleri ile uğraşan kalemin müdürüydü. Matlabcı: Kâdıların durumlarını bildiren defteri tutardı. Tatbikçi: Büyük kâdıların gönderdikleri evrakın mühürlerini kendi yanında bulunan o şahsın mührü ile kontrol eder, böylece sahtekârlığın sûistimâllerin önüne geçerdi. Mektupçu: Kazaskerlere âid bütün yazışmaları idare ederdi. Kethüda: Para işleriyle meşgul olurdu.
Kazaskerler on altıncı asrın ikinci yarısına kadar müderris ve kâdıların tâyininde vezîriâzamlara arz ve delâlette bulunurlarken, sonraları bu mühim vazîfe, şeyhülislâmlara verildi. Muayyen maaşlı müderris ile kaza kâdılarının tâyinleri kazaskerlere bırakılmıştı. Yalnız bu tâyinler keyfî yapılmaz; kazasker, Dîvân-ı hümâyûn günü pâdişâhın huzuruna çıkar, getirdikleri defterlerdeki isimleri okuyarak selâhiyeti dahilindeki müderris ve kâdıların tâyinlerine müsâde isterdi. Bütün müderris ve kâdıların tâyinlerinin kendilerine âid olduğu zaman da vezîriâzamın muvafakatini alırdı.
Kazaskerlerin tâyinleri, on yedinci asra kadar vezîriâzamların pâdişâha arzı ile yapılırdı. Şeyhülislâmlar bu târihten îtibâren vezîriâzamların muvafakatini alarak, kazaskerlerin tâyinlerini pâdişâha arzetmeye başladılar. Kazaskerlerin vazifede kalışları on yedinci asra kadar iki yıl iken, daha sonra bir yıla indirildi. Kazasker olan bir zât bir kaç defa aynı makama tâyin edilebilirdi.
Pâdişâhlar sefere çıkarken kazaskerler de muhakkak sefere iştirak eder, pâdişâhın yanında olurdu. Veziriazamların serdâr-ı ekrem olarak gittikleri seferlerde ise, kazaskerlik nâmına bir ordu kâdısı vazifelendirildi.
Kazaskerlik, devletin sonuna kadar devam etmiş ve Osmanlı Devleti’yle birlikte ortadan kalkmıştır.